23 Kasım 2007 Cuma

Meme Protezi

Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile protez meme kullanmaktadır. Batı ülkelerinde bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır. Bu hizmet, eğitim ve deneyim gerektirmektedir. Ülkemizde bu protezlerin satışı, sıradan satış elemanlarınca yapılmakta ve ülke alım gücünün çok üzerinde ücret istenmektedir. Uygun bir organizasyonla, bu sorun çözülebilir ve ücret üçte bire düşürülebilir. Bu sayede hizmet toplumun tüm kesimlerine yayılabilir.


Daha Fazlası İçin >>>

Meme Kanserinin Tedavisini Kim Yapar

Meme kanserinin tedavisi, günümüzde multidisipliner bir yaklaşım gerektirmektedir. Hastanın ilk ameliyatını yapan cerrah, ilaç tedavisini uygulayan onkolog, ışın tedavisini uygulayan radyasyon onkoloğu, teshisin konulmasında kilit rol alan patolog ve plastik cerrah mutlaka bir ekip çalışması içinde birlikte hastayı ele almalı ve hastanın tedavisini birlikte planlamalıdır. Bu hekimler meme kanseri konusunda yeterince bilgili ve uzmanlaşmış olmalıdır. Alınan memenin yerine, rekonstrüksiyon yapılarak hastaların bedensel kayıplarının en aza indirilmesi, çağdaş meme kanseri tedavisinin ayrılmaz parçasıdır.
Bu nedenle plastik ve rekonstrüktif cerrahi, bu ekip içinde yerini almalıdır. Ameliyat sonrası erken dönemde kol ve omuz hareketlerinin kazanılmasında, geç dönemde kolun şişmesi şeklinde seyreden lenfödem tedavisinin yapılmasında, fizik tedavi ve rehabilitasyonun önemi çok büyüktür. Meme kanseri sadece hastayı değil, çevresindeki insanları da psikolojik olarak önemli ölçüde etkileyen bir sosyal bir sorundur. Böyle bir ekip içinde psikolojik desteği sağlayan psikoloğun bulunması, mutlaka gereklidir. Hastaların hemen tümü büyük bir bilgi açlığı içindedir. Özellikle beslenme konusunda kendileri yeterince bilgilendirilmemektedir. Ekip içinde bulunan bir diyet ve beslenme uzmanı, bu açığı kapatacaktır. Bu ekiplerin birlikte çalıştığı meme poliklinikleri, gelişmiş ülkelerin çoğunda vardır. Yapılan bilimsel araştırmalar, meme kanseri hastalarının, bu konuda uzmanlaşmış kliniklerde tedavi görmeleri ile, çok daha başarılı sonuçların alındığını göstermiştir.


Daha Fazlası İçin >>>

Meme Kanserinden Ölüm Oranı Yükseliyor mu

Batı ülkelerinde sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hükümetlerin sağlık politikaları sonucu, meme kanseri ile ilgili toplum bilinci oldukça yüksek seviyede gelişmiştir. Bunun sonucu erken tanı olanakları yaygın olarak kullanıldığı için, meme kanserine bağlı ölüm oranı düşük kalmaktadır.
Türkiye’ de ise, bu konudaki toplum bilinci yeterince gelişmemiştir. Erken tanı olanakları yetersizdir. Bu olumsuzlukların sonucu, Türk kadını meme kanseri konusunda çağdaş erken tanı olanaklarından mahrum olduğu için, tanı çok geç konulmaktadır. Hastaların büyük bir çoğunda, ilk tanı sırasında çok geç kalındığı için,uygulanacak tedavi seçenekleri fazla olmamaktadır.


MEME KANSERİ TOPLU TARAMASI NASIL YAPILIR ?
Mamografi, memenin rontgen filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda meme kanseri taramasının yapılabildiği mamografiye, tarama mamografisi denir.
Tarama mamografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir. Amerikan Kanser Enstitüsü, 40 yaş üzerindeki her kadının, yılda bir defa mamografi çektirmesini ve uzman bir hekim tarafından muayene edilmesini önermektedir. Türkiye’de gelişmiş teknolojik donanımlı mamografi merkezlerinin sayısı sınırlıdır. Bu aygıtların kalibrasyonu düzenli olarak yapılmamaktadır. Filmi çeken teknisyenlerin eğitim düzeyleri yeterli değildir. Bu filmi okuyup değerlendiren bir radyoloji uzmanın deneyimli olabilmesi için, yılda en az 8 bin mamografi filmini değerlendiriyor olması gereklidir. Türkiye’de tüm bu özellikleri taşıyan tanı merkezi sayısı oldukça azdır.


Daha Fazlası İçin >>>

Türkiye 'de Meme Kanseri Sıklığı Nedir

Türkiye’ de sağlıklı bir istatistik bulunmuyor. Gerek beslenme, gerekse iklim açısından, ülkemiz şartlarına yakın sayabileceğimiz bir Akdeniz ülkesi olan İtalya istatistiklerini ülkemize uyguladığımızda, Türkiye’ de her yıl 30 bin kadın meme kanserine yakalanmaktadır.
Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir. Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız. Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz.

DÜNYADA MEME KANSERİ ARTIŞ GÖSTERİYOR MU?
Hastalığın diğer bir özelliği de, görülme sıklığının artıyor olmasıdır. Kırk yıl önce 1960 yıllarında, ABD’ de yirmi kadından birisinde meme kanseri görülürken, günümüzde sekiz kadından birisinde meme kanseri görülmektedir. Hastalığın gösterdiği bu artış, tüm gelişmiş batı ülkelerinde izlenmektedir. Meme kanseri görülme oranı artış göstermekle birlikte, teknolojik gelişme ve erken tanı olanaklarının artmasına bağlı olarak, meme kanseri ölüm oranı aynı kalmıştır, artmamıştır.


Daha Fazlası İçin >>>

Erkeklerde Meme Kanseri Görülürmü

Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür. 1993-1997 yılları arasında, erkeklerde görülen meme kanseri oranı % 50 artış göstermiştir. Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir.

DÜNYADA MEME KANSERİ GÖRÜLME SIKLIĞI NEDİR?
Meme kanseri bir çok ülkede, kadınların en korkulu sağlık sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Günümüzde ABD’ de, sekiz kadından birisi meme kanserine yakalanmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde on kadında birdir. Meme kanseri ile ilgili sayıları şu şekilde sıralayabiliriz;
1950-1970 yılları arasında ABD’ de, 1milyon kadın meme kanseri nedeni ile hayatını kaybetti. Bu sayı ABD’nin 2. Dünya savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında kaybettiği insan sayısından fazladır. 1998 yılında Avrupa’da 1 milyon kadın, meme kanserin nedeni ile tedavi görmektedir. 2000 yılında dünyada 1 milyon kadına, yeni meme kanseri tanısı konacaktır. Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor. Dünyada her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor.


Daha Fazlası İçin >>>

Işın Tedavisi Nedir (Radyoterapi)

Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Bu tedavinin de, diğer tedaviler gibi bazı yan etkileri vardır. Bu tedaviyi gören kadınların çoğu halsizlikten yakınırlar. Memede şişme ve ağırlık hissi ortaya çıkabilir. Bu yan etki yaklaşık bir yılda kendiliğinden kaybolur. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir. Bu da yaklaşık bir yıl içinde azalır.


Daha Fazlası İçin >>>

Hormon Tedavisi

Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaç, tamoxifendir. Tamoxifen tedavisi, genellikle en az iki yıl ve en fazla beş yıl sürmektedir.


Daha Fazlası İçin >>>

Kemoterapi Nedir

Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir.

Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Bu tedaviye adjuan kemoterapi denir.


Daha Fazlası İçin >>>

Meme Kanseri Nasıl Tedavi Edilir

Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır.


Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.

MEME AMELİYATLARI NELERDİR ?
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Bunlara ek olarak da, alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması ameliyatları vardır.


Daha Fazlası İçin >>>

Mamografi Çektirilirken Nelere Dikkat Edilmeli

Mamografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır. Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir. Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir. Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir.

MEMEDE BİR KİTLE TESPİT EDİLDİĞİNDE NE YAPILMALI?
Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır. Şunu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir. Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir.


Daha Fazlası İçin >>>

Mamografi Nedir

Mamografi, düşük dozda çekilen bir meme rontgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Mamografinin gerçek değeri budur. Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır. Bu nedenle kesin hayat kurtarıcıdır. Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl veya iki yılda bir mamografi çektirmeli ve her yıl uzman bir hekime meme muayenesi olmalıdır. Elli yaşını geçen kadınlar ise her yıl mamografi çektirmeli ve hekime muayene olmalıdır.

MAMOGRAFİ NE ZAMAN ÇEKTİRİLİR ?
Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mamografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir. Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Ayrıca adet bitimini takip eden hafta, hormonal nedenlerle memelerin şişliği en alt düzeydedir ve bu sırada daha iyi sonuçlar alınmaktadır. Bu sebeplerden dolayı herhangi özel bir durum olmadıkça, mamografi çekiminin, adetin bitimini takip eden haftada yapılması önerilmektedir.


Daha Fazlası İçin >>>

Kadınlar Kendilerini Nasıl Muayene Etmeli

Erken teşhis için her kadının ayın belirli bir günü kendisini muayene etmesi gerekir. Her ay düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi çok daha erken fark eder.
Kadınlara kendilerini muayene etmesini öğreten çeşitli kitap ve broşürler var. Fakat bu çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Meme muayenesini öğreten silikon meme kiti ve video filmleri bulunmaktadır. Vakfımızda meme muayenesi eğitimi, bu araçlar ile seminerler şeklinde verilmektedir.

MUAYENE SIRASINDA FARK EDİLEBİLECEK DEĞİŞİKLİKLER NELERDİR?
Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır:
Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle,
Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği,
Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması,
Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması,
Memenin şeklinde değişiklik,
Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik,
Meme başında ortaya çıkan akıntı.


Daha Fazlası İçin >>>

Meme Kanseri Nasıl Erken Tespit Edilir

Meme kanserinde erken teşhis yöntemleri, hastanın taşıdığı risk faktörlerine göre değişmektedir. Bu risk faktörlerinin arasında en başta yaş gelmektedir. Daha genç yaşlarda ortaya çıkabilmesine rağmen, ilerleyen yaş gruplarında bu risk artmaktadır. Bu nedenle ilerleyen yaş gruplarında erken teşhis için alınması gereken önlemler, daha erken yaş gruplarına göre farklılık göstermektedir.
Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, her ayın belirli bir döneminde kendi kendilerini muayene etmelidirler. Bu muayene sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılır. Eğer bir değişiklik tespit edilirse derhal bir hekime baş vurulmalıdır. Bir değişiklik saptanmasa bile, üç yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmelidirler.
Kırk yaşına gelen kadınların, kendi yaptıkları periyodik muayeneye ek olarak her yıl bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri gereklidir. Ayrıca her yıl veya iki yıl ara ile mamogrofiyi çektirmeleri gereklidir.
Elli yaşından sonra, kadınlar kendilerinin periyodik muayenelerine ve her yıl bir defa hekim muayenesine devam etmeli ve mamografi dediğimiz meme filmini her yıl çektirmelidir.


Daha Fazlası İçin >>>

Meme Kanseri Önlenebilirmi

Henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntem henüz yoktur. Günümüzde bilinen tek yöntem, erken tanıdır. Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir. Bu sayede hastalığın toplumda yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir.
Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan muayene ve tetkik protokollarının uygulamasıdır.


Daha Fazlası İçin >>>

Meme Kanser Riski Azaltılabilirmi

Egzersiz: Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir. Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır. Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir. Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir.
Kısaca,
şişmanlığın azaltılması,
alkol alınıyorsa bırakılması.
Hafif egzersiz yapılması(haftada 4 saat tempolu yürüyüş),
Sebze ve meyvenin bol tüketilmesi,
gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir.


Daha Fazlası İçin >>>

Meme Kanseri Risk Faktörleri Nedir

Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişiler de olağan kontrollerini yaptırmalıdırlar.

Meme kanserine yakalanma riskini artıran faktörleri kısaca şu şekilde sayabiliriz;
Yaş: İleri yaş önemli bir risk faktörüdür. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70’i, 50 yaş üzerindedir. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır. Bu nedenle, 50 yaş üzerindeki her kadın, mutlaka yılda bir defa hekime baş vurarak muayene olmalı ve mamografi dediğimiz meme filmini çektirmelidir.
Kişisel meme kanseri hikayesi: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır.
Ailede meme kanseri hikayesi: Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazladır. Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, meme kanserine yakalanma riski, diğer kadınlardan 2- 5 kat daha fazladır. Bu kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir. Bu şekilde sorunları olan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik testi yaptırmalıdırlar. Vakfımız polikliniğinde bu hizmet verilmektedir.
Daha önce meme biopsisi yapılmış olması: Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir. Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir. Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır.
Fertil çağ süresi: Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır. Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır. Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır.
Doğurganlık hikayesi: İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir
Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır. Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Ayrıca bunların dışında başka faktörler de rol almaktadır.
Östrojen hormonu tedavisi görenler: Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 10 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı artmaktadır. Fakat, hormon tedavisi almayan kadınlarda da, kalp hastalıklarında ve osteoporoz gibi sorunlarda artış ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır.
Doğum kontrol hapı kullanılması: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır.
Alkol kullanılması: Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır. Alkol alımının günde bir kadeh ile sınırlandırılması önerilmektedir.
Sigara: Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir. Fakat, genel sağlığı etkilediğinden dolayı bırakılması önerilmektedir. Şişmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir. Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür.


Daha Fazlası İçin >>>

Meme Kanseri Nedir

Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, yukarıda tanımladığımız şekilde, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir.


Daha Fazlası İçin >>>

Meme Kanseri ile İlgili Bilmek İstediğiniz Her Şey

MEVA-Türkiye Meme Vakfı internet sitesinde meme kanseri ile ilgili toplum bilincini yükseltip bunun sonucunda, erken tanı ile meme kanserine bağlı ölüm oranlarını düşürmeyi hedefliyor.

- Yaşamı boyunca kadının memesinde bir sertlik fark etmesi ya da ağrı gelişmesi sık rastlan bir durumdur. Memede fark edilen sertliklerin, kitlelerin ve değişikliklerin büyük bir çoğunluğu kanser değildir. Eğer kanserse bile meme kanseri, en kolay taranabilen ve erken teşhisi hayat kurtaran bir kanser türüdür.


Daha Fazlası İçin >>>

Radyoterapi ve Çocuklar

Radyoterapi çocuk hastalar ve aileleri için korkutucu olabilir. Ama yapılacak işlemlerin ne olduğu anlatılıp, uygulamalı olarak da görüldüğünde bu korkular çok hafifleyecektir. Ayrıca radyoterapi kliniklerindeki tüm personel çocuklarla sıcak ilişkiye çok açıktır ve bu konuda her zaman yardımcı ve destek durumundadırlar.
Genellikle 3 yaş ve altı çocuklar için planlama ve tedaviler öncesi hafif bir anestezi işlemi gerekecektir. Çocuğun tedaviden önce en az 3-4 saat birşey yememesi gerektiği için genellikle sabah saatleri tercih edilir. Çocuk hasta randevuları, yetişkin randevularından ayrı ve öncelikli verilir. Anestezi, radyoterapi kliniğinde ilgili anestezi uzmanı tarafından verilir. Çocuk uyuyana kadar ailesinin yanında kalmasına izin verilir. Çocuk, tedavi süresince bir pencere ya da kapalı devre TV.den anestezistin yakın kontrolü altında kalır. Hasta yakınları tedavi odasına giremese bile, işlemi TV ya da pencereden izleyebilir. Tedavi sonrası çocuğun uyandırılması işlemi de anestezi uzmanı tarafından yapılacaktır. Çocuğun uyanma süreci ortalama 20 dakika kadardır ve bu süre içinde hemşireler çocukla ilgilenecektir. Uyandırma işlemi sonunda çocuk evine ya da hastanede kalıyorsa servise götürülecektir.
Daha büyük çocukların radyoterapi cihazlarının boyutlarından ve çıkardığı seslerden korkmaları doğaldır ve buna alışmaları süre alabilir. Bu süreç, personelin yakın ilgisi ile olabildiğince kısalacaktır.
Çocuk tedavileri yetişkinlere oranla çok daha düşük dozlarla yapılır. Ama olası yan etkileri ortaya çıkarabilmenin yetişkinlere oranla çok daha zor olduğu açıktır. Bu konuda ilgili personelin azami dikkatinin yanı sıra, ailenin katkıları da çok önemlidir.


Daha Fazlası İçin >>>

Radyoterapi Sonrası Kontrol

Tümöral hastalıkların tedavi sonrası kontrolleri ömür boyudur. Tedaviden hemen sonra 2-3 ayda bir olan kontrol aralıkları giderek uzayacak ve sonuçta yılda bir kez de olsa kontroller sürekli olacaktır. Kontroller sırasında öncelikle mutlaka dikkatli bir muayeneniz yapılacak, belli dönemlerde de belli tetkikler istenecektir. Kontroller sırasında, radyoterapiye bağlı olası geç yan etkileri değerlendirme fırsatı doğacaktır. Sizi kontrole çağıran cerrah, medikal onkolog gibi uzmanlık alanlarından hekimlerle radyoterapistiniz sürekli bağlantı halinde olmalıdır. Onların bulgu ve değerlendirmelerinden haberdar olmalı, kendi değerlendirmelerini de onlara iletmelidir.
Kontroller, sizin için asla bir stres sebebi olmamalıdır. Her kontrolde yeni bir şey çıkma korkusunu üzerinizden atmanızda, gerekirse bu konuda doktorunuzdan destek istemenizde fayda vardır. Kontroller, herhangi bir endişe ya da sorununuzu konuşabilmek için çok iyi bir fırsattır.Ayrıca her insanın özellikle belli bir yaştan sonra yaptırması gereken, ama birçok insanın fırsat bulamadığı check-up taramasını ömür boyu yaptırmış olmanızı da sağlayacaktır. Kontrollere gelirken o güne kadar aklınıza takılan herşeyi konuşabilmeniz için not almanız faydalı olabilir.
Kontrolleriniz için size belli günlere randevular verilecektir. Ama arada bir gün herhangi bir şikayetiniz, aklınıza takılan herhangi bir belirti olursa randevu tarihinizi beklemeden derhal doktorunuzla bağlantı kurmaktan çekinmeyiniz.


Daha Fazlası İçin >>>

Radyoterapi ve Cinsellik

KADINLAR İÇİN :

Pelvis (kalça) bölgesine uygulanan radyoterapi, yumurtalık faaliyetlerini etkiler. Yumurtalıkların faaliyeti çok küçük dozlardan bile etkilenir ve birkaç tedavi ile tamamen durabilir. Hasta genç ve ileride doğum yapmayı düşünen biri ise, küçük bir cerrahi girişimle yumurtalıkların tedavi alanı dışına çekilip, tedavi sonrası tekrar eski yerlerine getirilmesi mümkündür. Ama Meme Kanseri gibi hormon bağımlı tümörlerde yumurtalık faaliyetlerini sonlandırmak için özellikle bu bölgeye tedavi verildiği de olur ve bu, kendi başına bir tedavi yöntemidir.
Yumurtalıklara radyoterapi uygulanması, menapoza neden olur. Bu yavaş yavaş ve birkaç ay içinde belirir. Menapoz, sıcak basmaları, ani bastıran terlemeler, cilt kurulukları, vajinal kuruluk gibi belirtilerle ortaya çıkar. Bu belirtileri hafifletmek için doktorunuz size yardımcı olacaktır. Bu gibi durumlarda bir jinekolog desteği de faydalı olacaktır, ama jinekoloğun asıl hastalığınızdan ve menapoz sebebinden mutlaka haberi olmalıdır. Çünkü klasik menapoz belirtilerine yönelik hormonal tedavi, asıl hastalığınız için çok tehlikeli olabilir.
Vajinal bölgeyi içeren radyoterapi uygulamaları sonrası vajinal kuruluk ve nadiren daralma olabilir. Tedavi sonrası vajinayı esnetecek genişletici, yağlayıcı kremler kullanmanız gerekebilir. Bunların ne şekilde kullanılacağı size doktorunuz ve hemşireniz tarafından anlatılacaktır. Başlangıçta cinsel ilişki rahatsızlık verici olabilir. Bu durumda da vajinayı yağlandıran maddeler kullanılabilir. Düzenli cinsel ilişki, vajinanın açılmasına, genişlemesine yardımcı olacaktır. Ama birçok kadın radyoterapinin yan etkileri altında iken düzenli cinsel yaşama dönmeye kendilerini hazır hissedememektedirler. Bu çok doğal bir tepkidir ve tedavinin yan etkileri geçtikçe, hem cinsel ilgi geri gelecek, hem de ilişki sırasındaki rahatsızlık hissi kaybolacaktır.
Bu yan etkiler özellikle menapoza hazır olmayan genç hanımlar için üzücü ve sıkıntı verici olabilir. Korku ve endişelerinizi varsa eşinizle ve doktorunuzla çekinmeden konuştuğunuz oranda bu sorunların azalacaktır.

ERKEKLER İÇİN :

Erkeklerde testisler bölgesinin ışınlanması da benzer şekilde, düşük dozlarda bile üreme faaliyetlerini etkiler. Genç hastalar için gerektiğinde, testisleri bir elbise gibi saran, özel kurşun koruma kalıpları hazırlanır.
Hastalık hakkındaki endişelere radyoterapi endişeleri ve yan etkilerinin de eklenmesi, yaşadıklarınızın sizi cinsellik düşünemeyecek kadar üzüp, yorması gibi faktörler geçici iktidarsızlık sorunu yaratabilir. Cinsel ilginiz (libido) azalabilir. Bu etkiler tedavinizin bitimini izleyen birkaç hafta içinde de izlenebilir ve sıkıntı verici bir durumdur. Sorunlarınızı varsa eşinizle ve hiç çekinmeden doktorunuzla konuşmanız, herşeyin yoluna girmesi sürecini hızlandıracaktır.

DOĞURGANLIK :


Radyoterapi uygulamalarının çoğunluğu cinsel isteklerinizi ya da çocuk yapma fonksiyonlarınızı etkilemez. Radyoterapi görmüş anne-babalardan birçok sağlıklı bebek dünyaya gelmiştir ve geçmişte radyoterapi almış olmanın anormal bebek dünyaya getirmeye yol açmadığı kesinlikle ortadadır. Ancak bayanlar için yumurtalıklara, erkekler için testislere isabet eden radyoterapinin geçici ya da kalıcı kısırlık riski vardır. Doktorunuz bu durumu tedavinizden önce sizinle görüşecek ve bu konuda onayınızı almadan tedaviye başlayamayacaktır. Bu durum özellikle çocuk sahibi olmayı isteyen genç insanlar için çok üzücü olabilir. Bu görüşmede varsa eşinizin de bulunması yararlı olacaktır.
Erkekler için testislerin ışınlanması gerekli olan durumlarda, tedaviye başlamadan önce özel bir yöntemle spermlerin dondurularak eşler çocuk yapmaya hazır olana kadar depolanıp yıllarca bekletilebildiği metodlar vardır. Bu işlem henüz ülkemizde bulunmayan sperm bankaları yoluyla gerçekleştirilir. Testislerin özellikle ışınlanması gerekmiyor da sadece tedavi alanı içinde kaldığı için doz alıyorsa, özel kurşun koruma kalıpları ile testisleri radyasyondan korumak mümkündür.
Bayanlar için ise ileride çocuk sahibi olma planı varsa, radyoterapi öncesi küçük bir cerrahi işlemle yumurtalıkların tedavi alanı dışına alınması, tedavi sonrası da eski yerine getirilmesi mümkündür. Yumurtalıkların da tedavi görmesi gerekli olgularda tedavi sebebiyle kısırlık olasılığı yüksek olsa da, her zaman kesin değildir ve bu nedenle tedavi süresince uygun bir doğum kontrol yönteminin kullanılmasında fayda vardır. Çünkü radyoterapi süresince ya da kısa bir süre sonrasına kadar geçen dönemde hamilelik durumunda bebeğin zarar görmesi ihtimali vardır.
Kısırlık ihtimali ya da benzeri herhangi bir radyoterapi yan etkisini kabullenmeniz kolay olmayabilir. Bu konuda konuşmayı istemeniz de zaman alabilir. Ama kendinizi hazır hissettiğinizde, tüm hislerinizi varsa eşinizle, yakın bir arkadaşınızla ve her zaman için doktorunuzla paylaşmanız, kendinizi çok daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Bazı insanlar bu tür konuşmalar için, daha önce tanımadıkları insanları tercih ederler. Sizinle benzer tedavi gören bir başka hasta ile duygularınızı paylaşmanız da rahatlatıcı olabilir.


Daha Fazlası İçin >>>

Radyoterapi İçin Genel Uyarılar

Tedavi boyunca karşılaşabileceğiniz bazı özel durumlar ve bu konuda yapmanız gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz :

- Yorgunluk, halsizlik hissi : Tedaviniz süresince kendinizi yorgun, halsiz hissedebilirsiniz. Bu durum ilerleyen haftalarda, verilen doz arttıkça daha belirgindir. Bu yorgunluk, tedavinizden kaynaklanan, beklenen bir durumdur ve kesinlikle hastalığınızın kötüye gittiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Tedavi bittikten sonra da azalarak kaybolacaktır. Bu gibi durumlarda kendinizi fazla yormamanızda, dinlenmek için daha fazla zaman ayırmanızda fayda vardır. Akşam saatlerinde, kafeinli içecekler, geç saatte yemek yeme gibi uyku kaçırıcı alışkanlıklardan uzaklaşmalısınız. Yorgunluk hissi, tedaviye bağlı olarak alyuvarlarınızın azalması sonucu da oluşabilir. Bu durumda doktorunuz demir hapları ya da kan nakli önerebilir. Yorgunluk hissi tedaviden sonra kaybolacaktır, birkaç ay sonra yeniden belirirse, bunun hastalıkla bağlantılı olma olasılığı vardır, doktorunuza haber veriniz.
- Beslenme ve sıvı alımı : Tedavi süresi ve şekli ne olursa olsun, radyoterapiniz boyunca sağlıklı beslenmeye ve bol su içmeye mutlaka özen göstermelisiniz. Bazı hastalarda tedaviye bağlı iştahsızlık belirir, yemek alışkanlığı değişir, ama herşeye rağmen beslenme konusunda hassas ve gayretli olunmalıdır. Bol su içilmesi de özellikle baş-boyun bölgesi ve göğüs kafesi ışınlamalarına bağlı yan etkiler açısından faydalı olacağı gibi, vücudun temel ihtiyacı olarak gereklidir. Gün boyu üç öğün yemek yerine, az ve sık yemek daha uygundur. Radyoterapi sırasında biraz kilo vermeniz doğaldır, ama yemek konusunda belirgin sorunlarınız varsa, mutlaka doktorunuzdan yardım isteyiniz.

- Cilt bakımı : Bazı hastalarda tedaviye bağlı cilt reaksiyonları gelişir. Bu, hastanın ve tedavinin özelliklerine göre değişen sıklıktadır. Her tedavi planlamasında hastaya cilt bakımı konusunda önerilerde bulunulur. Bu öneriler, tedavi kurumuna göre değişir. Bazı merkezlerde tedavi boyunca tedavi alanı cildine su teması yasaklanır ve dolayısıyla hastadan banyo yapmaması istenir. Bazı merkezlerde ise tedavi bölgesini ılık su ile yıkayıp, ardından yumuşak bir havlu ve yavaş hareketlerle, tam bir kurulama koşuluyla banyoya izin verilir.
Tedavi bölgesinde ilerleyen haftalarda hafif kaşıntı hissi belirebilir. Bu bölgeyi asla ovalamayınız, asla kaşımayınız, çünkü tedaviye bağlı olarak bu bölgedeki deri giderek incelir, hassaslaşır ve kolay tahriş olabilir. Parfümli sabunlar, parfümlü pudralar, deodorantlar, losyonlar, kremler cildinizi tahriş edici maddelerdir ve tedavi süresince kullanmanız sakıncalıdır. Kimi durumlarda doktorunuz size parfümsüz, bebek pudrası (talk) önerebilir. Tedavi süresince (banyoya izin veriliyorsa) ve tedavi sonrası erken dönemde çok sıcak su ile banyo ve tedavi bölgesine sabun bezi gibi tahriş edebilecek maddelerin teması sakıncalıdır. En iyisi bu süre zarfında ılık su ve parfümsüz sabun kullanmaktır.Tedavi bölgesinin ıslak olması, cilt reaksiyonu riskini artırır. Terleme durumunda temiz ve yumuşak bir havlu ile ve hafif hareketlerle bu bölgeyi derhal kurulamalıdır.
Tedavi bölgesine yapılan işaretlerin çıkmaması gerekir. Eğer işaretler azalır ya da tamamen yok olursa, kendi kendinize bu işaretleri yeniden yapmayı asla denemeyiniz.
Zaten işaretleriniz hergün teknisyeniniz tarafından kontrol edilmektedir ve eğer silinmeye yüz tutarsa sadece doktorunuz tarafından yinelenecektir.
Baş ve boyun bölgesinden radyoterapi alan erkeklerin tedavi süresince traş köpüğü, traş kremi ve jilet kullanarak traş olmalarına izin verilmez. Mümkünse tedavi boyunca traş olmamak en iyisidir. Eğer gerekliyse, traş makinesi ile traşa izin verilebilir.

Cilde ait bu kısıtlamalar sadece tedavi bölgesi cildini ilgilendirir. Cildinizin diğer bölümlerine dair herhangi bir önlem almanıza gerek yoktur. Ayrıca söz konusu kısıtlamalar sürekli değil, sadece tedavi süresince ve tedavi sonrası erken dönem için gereklidir.

- Güneşten korunma : Tedavi gören bölge cildi incelir ve hassaslaşır. Bu nedenle yazın etkili güneşe, kışın sağuk rüzgara maruz kalmamalıdır. Bu durumlar, cildi tahriş edeceği gibi, reaksiyon riskini de artırır. Tedavi bitimini takiben en az 1 yıl süreyle, tedavi gören bölgenin kuvvetli güneş ışığından korunması gerekir. Bu süreden sonra bile bazen cilt hassasiyeti devam edebilir ve özel bakım gerektirebilir. Bu durumda yüksek koruma faktörlü güneş kremleri kullanarak güneşe çıkılabilir.

- Giyim : Tedavi edilen bölge cildine temas eden kumaşın dikkatli seçilmesi önemlidir. Doğal liflerden yapılan giysiler daha uygundur, cildi tahriş etmez. Yünlü, naylon giysiler tahriş edici olabilir. Omuz askıları, sütyen askıları tedavi edilen cildi sıkıyorsa sakıncalıdır. Meme bölgesinden tedavi alan hanımların tedavi süresince sütyen kullanmamaları isabetli olacaktır. Boyun bölgesine radyoterapi uygulanıyorsa, dar yakalı giysilerden ve kravattan kaçınmalıdır. Ama tedavi edilen bölgeyi özellikle kuvvetli güneş ve soğuk rüzgardan korumak da gereklidir. Bu amaçla boyun için ipek veya pamuklu fular, saçlı deri için aynı kumaşlardan eşarp uygun seçimlerdir.


Daha Fazlası İçin >>>

Radyoterapi' nin Yan Etkileri

Radyoterapinin amacı kanserli hücreleri yok etmektir, ama bu arada tedavi alanı içinde kalan sağlıklı hücreler de etkilenecektir. Bu şekilde ortaya çıkabilecek yan etkiler çoğu zaman hafif olmakla beraber, bazı hastalarda önemli sakıncalar yaratabilir. Tedaviye başlamadan önce doktorunuz, tedavi süresince ve sonrasında olabilecek yan etkileri size anlatacaktır. Bu konuda sizin sorularınızla da genişletilecek açıklamalar sizi bilgilendirecek ve daha sonra doğabilecek sorunlara hazırlıklı olmanız sağlanacaktır.

Radyoterapinin olası yan etkileri birçok faktöre aynı anda bağlıdır:
- Tedavi alanının genişliği ve lokalizasyonu : Alan genişledikçe komplikasyon riski artar. Ayrıca tedavi alanının içinde yer alan kritik organ sayısı ve hacmi arttıkça, risk artar. Her organın radyasyona direnci değişiktir. Özellikle radyasyona toleransı az olan böbrek, karaciğer gibi dokuların alan içinde bulunduğu durumlarda azami dikkat gerekir.
- Uygulanacak toplam ve günlük doz miktarı: Gerek toplam ve gerek günlük doz miktarı ne kadar yüksekse, yan etki riski de o kadar yüksek olacaktır.
- Hastanın yaşı ve genel durumu: Yaşlı ve direnci düşük hastalarda, genel durumu bozuk hastalarda radyoterapiye bağlı yan etkiler daha çabuk gelişir ve daha problemli seyreder.
- Tedavinin kalitesi: Doğru cihaz seçimi, doğru planlama ve tedavi süresince dikkatli bir takiple yan etki olasılığını asgariye indirmek mümkünüdür.

Radyoterapi, olası yan etkilerinden olabildiğince kaçınabilmek amacıyla, seanslara bölünerek verilir. Özel durumlar dışında haftanın 5 günü uygulanır, haftasonu 2 gün ise sağlıklı hücrelerin kendini toparlamasına izin vermek amacıyla dinlenilir. Ayrıca yan etkileri asgariye indirebilmek için, tedavi alanı içinde kalan ve ışınlanmasına gerek olmayan sağlıklı dokuları radyasyondan korumak amacıyla özel yapılmış kurşun koruma blokları kullanılır. Yan etkiler genellikle ilk günlerde değil, ilerleyen günlerde, doz arttıkça başlar. Vücudunuzdaki en ufak bir değişikliği, hissettiğiniz en ufak bir yakınmayı mutlaka doktorunuza bildiriniz. Birçok hasta tedavi ilerledikçe gelişen yan etkileri, esas hastalığının artmaya başladığı, hatta hastalığın başka yerlere atladığı şeklinde yorumlamaktadır. Bu, onun tedaviye olan inancını ve psikolojik durumunu bozmaktadır. Oysa en baştan itibaren bu yan etkiler hakkında bilinçlenerek ve ortaya çıkacak her yeni durumdan doktoru haberdar ederek, bu olumsuzluktan kurtulmak mümkündür. Yan etkilerin çok büyük bir bölümü tamamen geçicidir. Tedavi sonrası bazıları günler, bazıları haftalar içinde kaybolacaktır. Ayrıca her yan etki için, yakınmaları hafifletecek tıbbi çareler mevcuttur. Bazen birtakım ilaçlar kullanarak, bazen tedaviye bir süre ara vererek bu yan etkileri hafifletmek mümkündür. Yan etkiler, asla tedavinin kötü gittiği ya da bir işe yaramadığı şeklinde yorumlanmamalıdır.

Radyoterapinin yan etkileri, tedavi süresince görülen "erken komplikasyonlar" ve tedaviden bir süre sonra beliren "geç komplikasyonlar" olarak sınıflandırılır. Ayrıca olası yan etkiler, tedavinin uygulandığı bölgeye göre değişir :

KANDA GÖRÜLEN YAN ETKİLER:

Radyoterapi bazen kan yapıcı sistemin ürettiği hücreleri etkileyebilir. Erişkin bir insanda kan hücrelerinin yapımı özellikle kemik iliği dokusunda gerçekleşir. Dolayısıyla radyoterapi alanı dahilindeki kemik dokusu hacmi arttıkça (omurga, kalça kemiği gibi) kanla ilgili yan etki riski de artar. Ayrıca kemoterapi ile birlikte giden ya da kemoterapiden hemen sonra başlayan radyoterapide kan ile ilgili yan etkiler daha sık görülmektedir. Kandaki olası yan etkileri zamanında saptayabilmek ve gerekli önlemleri zamanında alabilmek için radyoterapiye giren her hastaya haftanın belli bir günü, düzenli olarak kan sayımı yapılır.

Radyoterapi, kandaki 3 grup hücreyi etkileyebilir :

Eritrositler (Alyuvarlar) :

Bu hücreler tedavi nedeniyle azalabilir. Bu durumda kendinizi yorgun, halsiz, iştahsız hissedersiniz. Eğer eritrosit sayısı çok düşerse (radyoterapide bu çok nadir görülen bir durumdur) tedaviye ara vermek gerekebilir. Bu gibi durumlarda kan nakli ya da kan yapımını hızlandırıcı ilaçları kullanmak gerekebilir.

Lökositler (Akyuvarlar) :
Radyoterapi ile azalma riski en fazla olan hücre grubudur. Bu hücrelerin düşüklüğünü hissedemezsiniz. Bunu ancak rutin ve düzenli yapılan kan sayımları ortaya koyabilir. Bu hücrelerin belli bir seviyenin altına düşmesi, sizi enfeksiyonlara karşı daha duyarlı kılar, direncinizi düşürür. Bu nedenle yüksek ateş, yeni başlayan öksürük gibi durumlardan doktorunuzu derhal haberdar ediniz. Lökosit sayısı çok düşükse tedaviye ara vermek, birtakım ilaçlar kullanmak gerekebilir. Hatta enfeksiyon riskine karşı evde ya da hastanede, izole bir odada bir süre istirahat etmeniz, antibiyotik kullanmanız gerekebilir.

Trombositler :
Bu hücreler kanın pıhtılaşma fonksiyonundan sorumlu hücrelerdir ve radyoterapiye bağlı olarak pek nadiren azalabilirler. Çeşitli yerlerden küçük kanamalar, cildinizde noktacıklar ya da çürüme tarzında görünümler bu hücrelerin düştüğünün göstergesi olabilir. Bu durum için de gerekli önlemleri doktorunuz alacaktır.

CİLTTE GÖRÜLEN YAN ETKİLER:

Radyasyon tedavisinin uygulandığı her bölgede cilde ait birtakım yan etkiler gelişebilir. Bu yan etki riski, uygulanması planlanan toplam doz yükseldikçe artar. Yani daha çok 5-6 hafta süren uzun süreli tedavilerde ve tedavinin ileri dönemlerinde görülür. Koltuk altı, boyun gibi cilt dokusunun ince olduğu bölgelerde, anüs bölgesi, ağız içi gibi mukoza dokularında bu tip yan etki riski daha fazladır. Cilde ait yan etkiler, üzerine basmakla solan hafif kızarıklıklarla başlar (güneş yanığı gibi) ve sulu, açık yaralara kadar gidebilir. Doktorunuz ve tedavi teknisyeniniz cilt değişikliklerini sürekli kontrol edecek ve cilt reaksiyonlarına ait ilk belirtileri gördüklerinde gerekli önlemleri alarak, sizi de bilgilendireceklerdir. Bu gibi durumlarda tedavinize bir süre ara verilmesi gerekebilir. Birtakım ilaçlar kullanmanız önerilebilir. Ama doktorunuz önermeden krem, pansuman türü uygulamalardan mutlaka kaçınınız. Cildiniz için alacağınız önlemler size mutlaka anlatılacaktır. (Bir sonraki konuda söz edilecek) Cilt reaksiyonlarının büyük bölümü tedavi bitiminden 2-4 hafta sonra kaybolur. Bazen tedavi sonrası uzun dönemde radyoterapi alanına dahil olan cildinizde noktasal tarzda koyu lekeler (telenjiektazi) kalıcı olabilir ve zararsızdır. O bölge cildiniz, diğer bölgelere göre daha koyu renkli ve daha sert olarak değişikliğe uğrayabilir ve bu durum çoğu kez zamanla normale yaklaşır.

BÖLGESEL YAN ETKİLER :

Baş ve Boyun Bölgesi Radyoterapisindeki Olası Yan Etkiler :


- Dişlerle ilgili yan etkiler : Ağız boşluğuna radyoterapi uygulanması, dişlerinizin çürüme eğilimini artırabilir. Bu durumda düzenli bir diş hekimi kontrolüne ihtiyacınız olacaktır. Florid tedavisi, dişlerinizin radyoterapinin yan etkilerinden korunmasında faydalı olabilir. Doktorunuz tedaviye başlamadan önce özel bir diş kontrolü isteyebilir. Ayrıca tedavi sırasında ya da tedavi sonrası erken dönemde herhangi bir sebeple diş hekimine gittiğinizde, ağız bölgesinden radyoterapi aldığınızı ya da almakta olduğunuzu mutlaka söyleyiniz.
- Ağız boşluğu ve boyuna ait yan etkiler : Ağız içi hücreler radyasyona duyarlı olduğundan, tedavi süresince ağız içinde yaralar olabilir. Bu nedenle tedavi süresince ağız bakımınız son derece önemlidir. Bu konuda ilgili personel size yardımcı olacaktır. Bazen tedavi boyunca düzenli antiseptik gargara ve gerekirse başka ilaçlar kullanmanız gerekebilir.
Bu bölgede tükrük üreten çok sayıda salgı bezi vardır ve bunlar radyoterapiden etkilenerek tükrük üretimini oldukça azaltabilir, hatta tamamen sonlandırabilirler. Bu durum sıkıntılı bir tablo yaratabilir. Yutma güçlüğü, ağız kuruluğu, çiğneme zorluğu sıkça görülür. Ayrıca tükrük salgısının azaldığı bu ortam fırsatçı enfeksiyonlar için çok uygun bir ortamdır. Bir fırsatçı mantar enfeksiyonu tablosu olan Pamukçuk Hastalığı bu hastalarda sık görülür. Doktorunuz bu durumda gerekli ilaç ve önlemleri size bildirecektir.
Bu tedavi dilinizi de etkileyeceği için bu bölgede bulunan tat almadan sorumlu hücrelerin fonksiyonu azalabilir. Bu durum, tat alma duyunuzu aksatabilir. Bazı hastalar, hiçbir gıdanın tadını alamadıklarını, her gıdanın tadının aynı olduğunu söylerler. Bazıları ağızlarında sürekli metalik bir tat hissederler.
Boyun tedavisine bağlı cilt yaraları, yutma güçlüğü gelişebilir.Hastalar tedavinin ilerleyen dönemlerinde, yutma sırasında boğazlarında bir yumru hissettiklerini ifade ederler.

Alkol ve sigara ağzınızın içini tahriş edebileceğinden, tedaviniz süresince bunları hiç kullanmamanız en doğrusu olacaktır.

Bu yan etkilerin büyük çoğunluğu geçicidir. Ama bazı yan etkilerin düzelmesi gecikebilir. Örneğin ağız kuruluğu aylarca sürebilir. Nadiren kuruluk kalıcı da olabilir. Önceleri bu durum size zor gelecektir, ama size yardımcı olabilecek çareler vardır. Doktorunuz ağzınızı nemlendirecek yapay tükrük spreyleri, antiseptik ilaçlar önerebilir. Tat alma bozukluğunun düzelmesi bazen tedavi sonrası 1 yıla kadar gecikebilir. Ama çoğu kez yan etkiler tedavi sonrası yavaş yavaş ortadan kalkacak ve herşey normale dönecektir.

- İştah azalması ve ona bağlı etkiler : Ağzınızda olan bu yan etkiler iştah azalmasına ve dolayısıyla kilo kaybına yol açabilir. İştahınız azalsa bile, doktorunuzun önereceği tarz besinleri almaya azami gayret sarfetmelisiniz. Hızlı kilo kaybı vücudunuzun direncini düşürür, bu da tedavinizi etkileyebilir. Yağlı, baharatlı, kızartma türü yiyeceklerden, çok sıcak ve çok soğuk ya da asitli içeceklerden tedavi süresince uzak durmanız faydalı olacaktır. Sağlıklı bir beslenmeye devam etmek, tedaviniz için çok önemlidir. Gerekirse, ağız içi sorunlarınız geçene kadar yüksek kalorili solüsyonlarla takviye yapılabilir. Yemek yeme zorluğunuzu doktorunuza mutlaka bildirmeniz gerekir. Boğazınız çok tahriş olmuş, yeme-içmeniz sancılı bir hal almışsa, tedaviye bir süre ara vermek de gerekebilir. Bu tür yan etkiler tedavi tamamlandıktan sonra birkaç hafta kadar daha devam edebilir.

- Ses değişiklikleri : Ses tellerinizin bulunduğu bölgeye (boyun) radyoterapi uygulanıyorsa, sesinizin boğuklaşıp kısıldığını, bazen tamamen kesildiğini fark edebilirsiniz. Bu durumu hastalığın ilerlediği yönünde yorumlayan hastalar çoktur. Oysa bu bir yan etkidir ve bu değişiklikler geçicidir. Tedavi bitiminden en geç birkaç hafta sonra sesiniz eski haline dönecektir.

- Saç ve kıl dökülmesi : Sadece radyoterapi uygulanan bölgede olmak üzere, saç ve vücut kılları dökülebilir. Genellikle tedavinin ikinci haftasından sonra başlar. Bu durum geçicidir, tedavi bitiminden 2-3 ay sonra normal haline döner. Kimi zaman yeni çıkan saçların daha değişik renk ve tipte olduğu, hatta biraz daha gür çıktığı izlenir.

Göğüs Kafesi Bölgesi Radyoterapisindeki Olası Yan Etkiler :

- Yutma zorluğu : Radyoterapi esnasında ve sonrasında bir süre için göğüs kafesinizde bir daralma hissi olabilir. Bu nedenle katı yiyeceklerin alınması zorlaşabilir. Daha ileri aşamada sıvı gıdaların alınması bile zor olabilir. Bunlar tedavinin getirdiği durumlardır, hastalığın kendisi ile ilgili değildir. Böyle bir durumdan doktorunuzu olabildiğince erken haberdar etmeniz gerekir. Çünkü bazı özel ağrı kesici ve gargara türü ilaçlarla, yemek sırasında hissedilen bu ağrıyı hafifletmek mümkündür. Takviye edici, yüksek kalorili hazır solüsyonlar kullanmanız gerekebilir. Ayrıca zamanla, deneyerek kolay yutulan yiyecekleri bulacak ve daha rahat edeceksiniz. Bu tip ağrılar ve yutma zorlukları tedaviden sonra giderek azalır ve genellikle 5-8 haftada tamamen geçer.
- Bulantı-kusma : Bazı hastalar tedavi süresince, hatta ilk günlerden başlayarak bulantı ve bazen kusmadan yakınırlar. Tedavi alanı mideye ne kadar yakınsa, bu yakınma o kadar yaygındır. Bazen bulantı hissi nedeniyle yemek yeme problemi olan hastalarda hızlı kilo kaybı başlar. Bu durum da sizin kendinizi halsiz, yorgun hissetmenize ve vücut direncinizin düşmesine yol açr. Bunu önlemek için doktorunuz mide bulantısı ve kusmayı önleyici ilaçlar verecektir. Günümüzde bu konuda çok etkili yeni ilaçlar mevcuttur. Radyoterapi biter bitmez bulantı ve kusma yakınmalarınız da kalmayacaktır.
- Nefes darlığı, öksürük : Göğüs bölgesine radyoterapi uygulanması sonucu kuru öksürük, nefes darlığı gelişebilir. Bu konudaki sıkıntılarınızı hafifletecek bazı ilaçlar vardır, doktorunuz bunları size önerecektir. Ancak tedavi bitiminden birkaç ay sonra gelişebilecek öksürük, nefes darlığı yakınması, mutlaka üzerinde durulması gereken bir husustur. Akciğer radyoterapisi sonrası bir geç komplkiasyon olarak özel bir enfeksiyon gelişebilir (Radyasyon Pnömonisi) Bunun asıl hastalıkla ilgisi yoktur, ama sıkıntılı bir durumdur. Bu enfeksiyonun akciğerde bıraktığı hasar kalıcı olabilir. Doktorunuz bu konuda gerekli tedavi ve önlemleri size bildirecektir.

Mide ve Karın Bölgesi Radyoterapisindeki Olası Yan Etkiler :

- İshal : Bu bölge ışınlamalarında ishal, çok defa beraberinde mide krampları ve şişkinlik yakınması ile birlikte yaygın bir şekilde görülür. İshal yakınmanızı başlangıç aşamasında doktorunuza bildirmeniz gerekir. Tedavi öncesi size bu konu hassasiyetle anlatılacak ve ishal olduğunuzda mutlaka haber vermeniz istenecektir. Zira ishal devam ederken tedaviye devam edilmesi, ishali artırır, önlenmesini geciktirir ve bu durum özellikle düşkün hastalarda sıvı kaybına yol açarak ciddi sorunlar yaratabilir. İshal durumunda çoğu kez ishal sona erene kadar tedaviye ara verilir ve bu arada ishal kesici ilaç başlanır. Az lifli gıdalar almak, bol miktarda su içmek faydalı olacaktır. İshal, tedaviden sonra tamamen geçecektir, kimi zaman birkaç hafta devam edebilir. Daha fazla süre devam ederse doktorunuza bildiriniz.
- Bulantı-kusma : Bu bölge ışnlamalrında bulantı hissi ve kusma daha sıktır. Ama bu durumu önleyebilecek güçlü ilaçlar mevcuttur. Bazı hastalarda gün boyu bulantı olabilirken bazılarında sadece tedaviden hemen sonra olur. Bu durumda her tedaviden 30 dakika önce alınacak bir bulantı kesici ilaç çok etkili olacaktır. Tedavi bitiminde genellikle bulantı da kesilir.
- İştah azalması ve kilo kaybı : Bulantı sonrası iştahsızlık da, ishal de kilo kaybına yol açabilir. Bazen yemek yeme düşüncesi ve hatta yemek hazırlama fikri bile midenizi bulandırabilir. Aslında hiç de yoğun olmayan yemek kokularını çok rahatsız edici olarak algılayabilirsiniz. Bu tür durumlarda yemeğinizi bir başkasının hazırlaması en iyisidir. Düzenli, rutin öğünler yerine az ve sık öğünler yapmak daha doğru olacaktır. İştahsızlığınız ileri derecede ise takviye edici, yüksek kalorili solüsyonlar kullanmanız gerekebilir. Hatta hızlı kilo kaybı durumunda hastanede yatırılıp, besleyici serumlar, özel yollarla beslenme (burun ya da ağızdan mideye ulaşan tüpler) tedavileri ile yeniden yemek yiyebilecek duruma gelene kadar hastanede kalabilirsiniz. Bu durumlar radyoterapi pratiğinde çok nadiren karşılaşılan durumlardır.
- İdrar yaparken ağrı : Aşağı karın bölgesi ışınlamalarında idrar kesesinin radyasyona maruz kalması sonucu gelişen ve sistit adı verilen iltihabi durum, sık sık idarara çıkma, idrar yaparken yanma tarzında ağrı yakınmalarına yol açabilir. Bol su içmek bu belirtileri hafifletir, ama bu gibi zamanlarda çay, kahve, alkol türü içeceklerden olabildiğince kaçınmakta fayda vardır. Doktorunuzun önerisi ile antiseptik ve antibiyotik türü ilaçlar kullanmanız gerekebilir. Bu yakınmalar tedaviden sonra kısa sürede kaybolacaktır.


Daha Fazlası İçin >>>

Radyoterapi Uygulama Şekilleri

Uygulanış şekline göre radyoterapi genel olarak iki kısımda incelenebilir :
- DAHİLİ (İNTERNAL) RADYOTERAPİ
- HARİCİ (EKSTERNAL) RADYOTERAPİ

1- HARİCİ (EKSTERNAL) RADYOTERAPİ
Tedavinin içeriği ve planlama: Harici radyoterapi, radyoterapi uzmanının, hastanın ve hastalığın durumuna göre planladığı tedavinin Co-60 veya Lineer Akseleratör (Linac) cihazları ile, hastaya dışarıdan ve belli bir mesafeden uygulanması esasına dayanır. Verilecek radyasyonun toplam dozu küçük ve eşit dozlara bölünerek, günlük seanslar halinde haftanın 5 günü uygulanır.Tedavi süresi 1 günden 8 haftaya kadar değişebilen uygulamalar mevcuttur. İlgili personel sizin için ilk gün bir randevu saati ayarlayacak ve tedaviniz hergün aynı saatte uygulanmaya çalışılacaktır. Bu, günlük yaşantınızın düzenini korumak açısından da faydalıdır. Radyoterapiye başladığınız zamanki genel durumunuz, araç kullanmaya, uzun yolculuk yapmaya, günlük işlerinizi ya da mesleğinizi yapmaya devam etmek için uygunsa, radyoterapi sırasında da bu durumlarda bir değişiklik olmayacaktır. Fakat özellikle uzun süreli tedavilerde, ilerleyen haftalarda bazı yan etkiler gelişebilmektedir. Bu gibi durumlarda sözkonusu işlevler için yakınlarınızdan yardım istemeniz gerekebilir.

Radyoterapi kliniğindeki ilk randevunuzda tedavinizin planlaması yapılacaktır. Planlama, tedavinin çok önemli bir bölümüdür.Radyoterapi planlaması, radyoterapi uzmanının hastalığınız hakkında yeterli bilgiyi almasını takiben, tedaviyi önce kafasında planlaması ile başlar. Hastalığınızın durumuna göre, tedavi verilecek alan, verilecek günlük ve toplam dozlar için karar alınır. Daha sonra simülatör denilen cihaz yardımıyla tedavi alanı görüntülenerek, alanın izdüşümü hastanın cildine özel bir boya işaretlenir. Bu işleme simülasyon denir. Simülatör cihazı, tedavi cihazı ile aynı ölçeklerde dizayn edilmiş bir cihazdır ve ondan farklı olarak röntgen filmi çekebilir. Böylece her hasta için mutlaka tedavi alanının röntgeni alınarak, doğru bölgenin tedaviye girdiğinden emin olunur. Bu işlem ortalama 15-45 dakika sürer. Doğru ölçü alınabilmesi, doğru pozisyonun ve doğru alanın tespit edilebilmesi için bu süre içinde hiç hareket etmeden uzanmak zorundasınız. Simülasyon işlemi sırasında bazen birtakım organların görünür hale gelmesini sağlamak amacıyla ağızdan veya damardan bazı ilaçlar uygulanabilir.
Simülasyon işlemi, tespit edilen doğru alanın cildinize özel bir boya ile işaretlenmesi ile sonlanır. Bu işaretleri nasıl muhafaza edeceğiniz size anlatılacaktır. İşaretler terleme ya da giysilerinize bulaşma yoluyla silinmeye başlayabilir. Bu yüzden tedavi süresince eski çamaşırlar giymeniz uygun olacaktır. İşaretlerin silinmeye başladığını hissettiğiniz zaman bunu ilgili personele derhal haber veriniz. Bu işaretleri asla kendi kendinize çizmeye çalışmayınız. Ayrıca tedavi alanına tedavi süresince su, krem, ilaç vs hiçbir maddenin teması önerilmez ve bu çizgilerin çizildiği andan tedavi sonuna kadar genel vücut banyosu yasaklanabilir. Bu duruma hazırlıklı olmak ve ilk başvuruya banyo yapmış olarak gelmek uygun olacaktır. Bu arada tedavi alanının dışındaki bölgeler için bu tür kısıtlamalara kesinlikle gerek yoktur. Bazı merkezlerde cildinize boya yerine birkaç yere nokta şeklinde dövme (tatü) yapılabilir. Bu yanlızca sizin isteğinizle olabilir. Çünkü bu işlem biraz rahatsızlık verici olabilir ve noktalar kalıcıdır.

Uygulanan ışının o bölgedeki doz dağılımını görmek için özel yöntemlerle vücudunuzun bazı bölgelerinin ölçüsünün alınması gerekebilir. Tedavi baş-boyun bölgesine uygulanacaksa, özel bir madde kullanılarak baş ve/veya boyun bölgesinin kalıbının çıkartıldığı bir maske (orfit) her hasta için ayrı olmak üzere oluşturulur. Bu maske, her tedavi öncesi hastanın baş ve/veya boyun bölgesine yerleştirilerek pleksiglas bir levhaya sabitlenir. Böylece hem hastanın hareketsiz kalması sağlanarak tedaviye girecek alanın doğruluğundan emin olunacak ve hem de hastanın yüzüne çizgiler çizilmesine gerek kalmayacaktır. Maske ilk seferde size tuhaf gelebilir, kullanımı zor olabilir, özellikle nefes alma zorluğu yaratabilir. Fakat her seferinde sadece birkaç dakika takacağınız için kısa sürede alışmanız zor olmayacaktır. Benzer tedavi kalıpları vücudun başka bölgeleri için de (örn.pelvis) kullanılabilir ve temel amaç tedavi bölgesinin tedavi boyunca hareketsiz kalmasını sağlayabilmektir. Çizim işlemi bittikten sonra radyasyon fiziği uzmanının yapacağı hesaplama ile tedavide her gün ne kadar süre kalacağınız tespit edilir.

Planlama günü, radyoterapi kliniğindeki ilk gününüzdür. Muhtemeldir ki, daha önce hiç tanışık olmadığınız birtakım işlemlerle, hiç bilmediğiniz ve hatta belki korktuğunuz bazı cihazlarla karşılaşacaksınız. Zihninizin bu konularla meşgul olması çok doğaldır. Bu yüzden ilgili personele aklınıza takılan herşeyi sormaktan asla çekinmeyiniz. İnsanlar çoğunlukla personelin yoğun çalışma temposunu görerek, soru sormaktan çekinirler. Ama bu, zihninizi işgal eden bilinmezlerden kurtulmanıza engel olmamalıdır. Zira açıklanmayan her husus gözünüzde büyüyecektir. Ayrıca tedaviniz hakkında soracağınız her soru, tedaviyi hem sizin için, hem de ilgili personel için biraz daha kolaylaştıracaktır.

Tedavinin uygulanması : Tedavinin ilk günü tedirgin olmanız oldukça normaldir. Ama ilk tedaviye girip, işlemi gördükten sonra korkularınızın boş olduğunu görecek, her geçen gün biraz daha rahat olacaksınız. Güvenlik nedeniyle radyoterapi bölümleri çoğunlukla bodrum katlara inşa edilir. Büyük ebatlı cihazlar ilk görüşte özellikle çocuk hastalar için endişe verici olabilir. Her türlü endişe ve korkularınızı ilgili personele aktarmaktan asla çekinmeyiniz. Siz ne denli rahat olursanız, tedaviniz o denli başarılı olacaktır.

Radyasyon tedavisi sadece birkaç saniyeden birkaç dakikaya kadar değişen sürelerde gerçekleşir. Bu tedavi kesinlikle ve tamamen ağrısız bir tedavidir. Her tedavi öncesi radyoterapi teknisyeni, sizi tedavi masasında doğru pozisyonda yatırarak tedaviye hazırlar. Bu hazırlık sırasında mümkün olduğunca rahat olmanız, teknisyenin işini kolaylaştıracaktır. Doğru pozisyon sağlandıktan sonra ilgili personel sizi tedavi süresince odada yanlız bırakmak üzere ayrılacaktır. Ancak onlar sizi bir kapalı devre televizyon sistemi ile ya da bir pencereden tedavi süresince dikkatle izleyeceklerdir. Bir pozisyon kayması gördüklerinde uygulamayı derhal sonlandırıp pozisyonunuzu düzeltmek için odaya girebilirler. Ya da beklenmedik bir sağlık sorunu karşısında olaya anında müdahele edeceklerdir. Ayrıca her tedavi odasında, sizin sesinizi dışarı duyurabilmenizi ya da oda dışındaki personelin sizi ikaz edebilmesini sağlayacak diafon sistemi mevcuttur. Radyoterapi cihazı ile sadece bir açıdan tedavi mümkün olabileceği gibi, çoğu zaman değişik açılardan tedaviye ihtiyaç duyulur. Siz pozisyonunuzu hiç değiştirmeden, 360 derece rotasyon özelliği olan cihaz, önceden belirlenen açıda döndürülür. Bu sırada çıkabilecek gürültü ya da cihazın görüntüsü tedirgin edici olabilir. Teknisyen size ilk tedaviden önce, tedavi sırasında neler olacağını anlatacaktır.

Radyoterapi tedavisi çoğunlukla ilk gün planlandığı şekilde sonlanmaz. Belli dönemlerde tedavi alanının küçültümesi, bazı kritik organların korunması, yeni alanlar eklenmesi gibi sebeplerle, önceden belirlenmiş günlerde yeni planlamalar gerekecektir. Doktorunuz sizi bu konuda ilk günden bilgilendirecektir. Tedavi alanının özelliğine göre bazen filtre, bolus, kurşun blok koruması gibi tedaviye yardımcı araçlar kullanılabilir. Doktorunuz bu konuda da size gerekli açıklamayı yapacaktır.

2- DAHİLİ (İNTERNAL) RADYOTERAPİ
Dahili Radyoterapi, radyasyonun vücuda dışarıdan değil, değişik tekniklerle içeriden verilmesi esasına dayanır. Dahili tedavinin temel amacı, etraftaki normal dokuları radyasyondan koruyarak tümörlü bölgeye yüksek dozlarda radyoterapi verebilmektir. 2 şekilde uygulanır :

a) Vücut boşluklarına uygulanan dahili radyoterapi (İntrakaviter Tedavi) :
Radyoaktif kaynakların özel aplikatörler yardımıyla, doğal bir vücut boşluğuna, ışınlanacak doku ile temas edecek şekilde yerleştirilmesi ile gerçekleştirilir.. En yaygın kullanım alanı bayanlarda rahim ve rahim ağzı kanserleridir. Çoğunlukla önce harici radyoterapi uygulanır, takiben hastalık bölgesinde dozu artırabilmek için dahili radyoterapiye geçilir. Bu amaçla en sık kullanılan radyoaktif madde Sezyum-137 elementidir. Sezyum kaynağı, konulduğu yerde muhafaza edilebilmesi için bir uygulayıcı cihazın içine konulur. Cihaz tüplerle aplikatörlere bağlıdır. Aplikatörler radyoaktif değildirler.Bunlar genellikle ağrılı olmayan bir işlemle örneğin sadece vajinaya (ovoid) ya da vajina ile birlikte rahim içine (tandem) yerleştirilir. Bazı hastalar için uygulamadan önce bir sakinleştirici enjeksiyonu gerekebilir. Çok nadiren vücudun alt yarısının uyuşturulduğu spinal anesteziye gerek duyulur. Aplikatörler yerleştirildikten sonra, doğru pozisyonda olup olmadıklarının kontrolü için röntgen filmi alınır, gerekirse düzeltme yapılır. Tedavi başlamadan önce, bu bölgeye yakın kritik organlardan mesane (idrar torbası) ve rektuma (kalın barsak ucu) problar yerleştirilerek bu organların alacağı dozlar bir monitör yardımıyla görüntülenir. Bu organların belirli bir dozdan fazla almalarına izin verilmez. Aplikatörler yerleştirildikten sonra personel oda dışına çıkar, radyoaktif kaynaklar dışarıdan otomatik olarak yerleştirilir. Tedavi bitiminde de otomatik olarak geri çekilir. Afterloading ya da Otomatik Yükleme denilen bu teknikle personelin doz alması önlenmiş olur. Tedavi çoğu merkezde ortalama birkaç saat sürer ve hasta bu süre boyunca mümkün olduğunca hareket etmemeye çalışmalıdır. Çünkü aplikatörler yerinden oynayabilir ve bu doz dağılımını bozar. Tedavi için önceden belirlenen süre tamamlandığında hasta evine dönebilir. Bu işlem genellikle birer hafta ara ile birkaç kez tekrarlanacaktır. İşlem sonunda radyoaktif kaynak kapatılıp, aplikatörler çıkartıldığında, tüm radyoaktif belirtiler ortadan kalkar. Hasta asla radyasyon bulaştırıcı değildir. İnsan ilişkilerini bu korku nedeniyle sınırlamasına kesinlikle gerek yoktur.

Bu işlemden sonra vajinayı temiz tutmak amacıyla birkaç gün vajinal koruma önerilir. Bunun için kullanılacak özel maddeler konusunda hemşire gerekli bilgileri verecektir. Sezyum yerleştirilmesi sonrası, ileride açıklanacak olan mide ve karın bölgesi radyoterapisi yan etkilerine benzer etkiler izlenebilir. Bu durumda mutlaka doktorunuza haber vermelisiniz. Sezyum uygulaması sonrası düşük de olsa bir lokal enfeksiyon riski vardır. Tedavi sonrası yüksek ateş, kanama gibi belirtiler olursa, derhal doktorunuza haber vermeniz gerekir.

b) Doku içine uygulanan dahili radyoterapi (İnterstisyel Tedavi) :
Radyoaktif kaynakların tümörü sınırlayacak şekilde doku içine yerleştirilmesi esasına dayanır. En sık olarak meme, dudak, ağız boşluğu yerleşimli tümörlerde bu yöntem kullanılır. Bu tedavi, harici radyoterapinin tamamlayıcısı olabileceği gibi, esas tedavi olarak da kullanılabilir. Özellikle daha önce harici radyoterapi uygulanmış hastalarda izlenen yerel nüks durumlarında, çevre normal dokulara asgari hasarla tümörlü dokuya yeterli doz verilebilmesi avantajı ile ayrıcalıklı bir yöntemdir. Bu amaçla en sık İridyum-192 ve Sezyum-137 elementleri kullanılır. Bu maddeler çok ince iğneler, kablolar ya da tüpler şeklindedir ve bu radyoaktif kaynaklar spinal anestezi ya da genel anestezi altında tümörlü doku çevresine belirli bir sistem dahilinde yerleştirilir. Doğru pozisyonda olup olmadıkları, mutlaka röntgen filmi alınarak kontrol edilir. Bu tel ya da tüpler, önceden saat ve dakika bazında hassasiyetle hesaplanan sürede (ortalama 3-4 gün) doku içinde kalacaktır. Bu süre içerisinde hasta, ilgili serviste, ayrı bir odada, aşağıda anlatılacak özel güvenlik önlemleri altında kalacak ve süre sonunda radyoaktif kaynakların yine spinal ya da genel anestezi ile çıkartılmasının ardından taburcu edilecektir.

Özellikle ağız boşluğuna radyoaktif madde yerleştirilmesi işlemi rahatsızlık verici olabilir. Konuşmayı ve yemek yemeyi zorlaştırabilir. Kaynaklar yerleştirilmiş durumda iken yumuşak ve sıvı gıdalara izin verilecek, kimi zaman serum takılması gerekebilecektir. Ağız bakımı konusunda hemşireniz size yardımcı olacaktır. Gerek ağız boşluğu, gerekse memeye yapılan uygulama sonrası, kaynak çıkartıldıktan birkaç hafta sonrasına kadar devam edebilecek ağrı yakınmanız olabilir. Bu durumu doktorunuzu haber vermeniz gerekir.

Doku içi tedavide özel güvenlik önlemleri: Vücunuza yerleştirilen radyoaktif maddeler yerinde iken, hastane personelini ve refakatçilerinizin gereksiz radyasyona maruz kalmamaları için birtakım güvenlik önlemleri alınır. Uygulamadan bir gün önce ilgili serviste tek başına kalacağınız bir özel odaya alınırsınız. İlgililer, size dikkat etmeniz gereken hususları ve yapılacak işlemin ayrıntılarını anlatacaktır. Bu dönem soru sormanız için en uygun zamandır. Aklınıza takılan her konuyu çekinmeden sormanız, önemli konuları unutmamak için önceden bir liste tutmanız faydalı olacaktır. Kaynaklar vücudunuzda bulunduğu sürece alınacak basit ve fakat çok önemli önlemler şunlardır :
- Mutlaka yalnız kalacağınız bir odaya alınacaksınız.
- Yayılan radyasyonu emmesi için yatağınızın iki kenarına kalın kurşun levhalar yerleştirilecektir.
- Gereksiz radyasyona maruz kalmamak için doktor, hemşire ve diğer personel odanıza sadece gerekli olduğu durumlarda uğrayacak ve çok kısa süre kalacaklardır.
- Çok özel durumlar dışında yanınızda refakatçi kalmasına izin verilmeyecek, verilse de sizinle aynı odada kalmayacaktır.
- Çok özel durumlar dışında ziyaretçi kabul edilmeyecek, edilse de ziyaret çok kısa süreli olacaktır.Çocukların ve hamile bayanların ziyaretine kesinlikle izin verilmeyecektir.
- Bazen odadaki radyasyon seviyesini tespit etmek için özel bir ölçüm yapmak gerekebilir. Bu gibi durumlarda Geiger sayacı denilen bir cihaz kullanılır.

Bu basit güvenlik önlemleri ile kendinizi soyutlanmış hissedebilirsiniz. Bu ortamda hastalığınız ve tedavi konusunda endişeleriniz artabilir. İnsanlar bu gibi durumlarda endişelerini değişik yollarla yenebilirler. Bazıları tedavinin gidişi hakkında herşeyden haberdar olarak rahat ederken, bazıları mümkün olduğunca az şey bilmeyi tercih ederler. Aklınıza takılan her konuda bilgi sahibi olmak sizi rahatlatacaksa, ilgili personel size yardımcı olacaktır. Soru sormaktan asla çekinmeyiniz. İçinde bulunduğunuz endişe ve korku haliniz, bunları yakınlarınız ve ilgili personel ile paylaşmanızla hafifleyecek, kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Birkaç günlük bir süre boyunca bir odada yalnız kalacaksınız. Odanızda kitap, dergi okumanızın, TV izlemenizin, müzik dinlemeneizin hiçbir sakıncası yoktur. Ayrıca unutmayınız ki, sözkonusu güvenlik tedbirleri, sadece vücudunuzda radyoaktif kaynakların bulunduğu süre zarfında geçerli olacaktır. Kaynaklar çıkartıldıktan sonra insan ilişkilerinizde hiçbir kısıtlamaya gerek kalmayacaktır. Bazı hastalar kaynaklar çıkartıldıktan sonra da radyasyonlu kalacaklarını, ailelerine ve arkadaşlarına zararlı olacaklarını düşünür ve endişe ederler. Oysa vücuda yerleştirilen kaynaklar çıkartıldıktan sonra radyasyonun tüm belirtileri kesinlikle ortadan kalkar ve asla bulaştırıcılık sözkonusu değildir. Bu endişeden kurtulmanın da en iyi yolu, ilgili personele sorarak bu konuda yeterli izahatı almanızdır. Hastaneden çıktıktan sonra normal yaşantınıza devam etmenizde de hiçbir tehlike ve sakınca yoktur.


Daha Fazlası İçin >>>

Radyoterapi 'nin Hedefleri

Karşılaşılan hastalığın durumuna göre radyoterapiyi, amaçlanan hedefe göre genel olarak iki gruba ayırmak mümkündür:
Küratif (İyileştirici) Radyoterapi :
Hastalık hakkındaki mevcut bilgiler ışığında, hastalığın tamamen yok edilmesinin mümkün olduğu durumlarda uygulanır. Tek başına ya da ameliyat ve/veya kemoterapi ile birlikte verilebilir.

Şikayetlere yönelik (Palyatif) Radyoterapi :
Bu tip tedavide amaç sadece hastalığın belirtilerini hafifletmek ve yaşam kalitesini artırmaktır. Örneğin, ağrılı bir kemik bölgesine verilen radyoterapi ile ağrı azaltılır. Kanamalı tümörlere uygulanan radyoterapi ile kanama kontrol altına alınır. Bu tip radyoterapi ile verilen doz iyileştirici radyoterapiye oranla daha az, tedavi süresi de daha kısadır.


Daha Fazlası İçin >>>

RADYOTERAPİ NEDİR ?

Radyoterapi, radyoaktif ışınlarla tedavi demektir. Kanser olgularında ameliyat ve kemoterapi gibi bir tedavi yöntemidir ve tek başına yapılabileceği gibi, ameliyat öncesi, sonrası ya da kemoterapi beraberliğinde uygulanabilir.
Yaklaşık 100 yıl önce radyoaktif ışınların keşfinden bu yana radyasyon, tıpta teşhis (radyoloji) ve tedavi (radyoterapi) amacıyla, giderek yaygınlaşarak kullanılmaktadır. Radyoterapide daha güçlü ışınlar kullanılmasına rağmen hasta tedavi sırasında, röntgen çekiminde olduğu gibi, işlemi hissetmez.
Radyasyonun tehlikeleri hakkındaki yaygın endişelere karşın, tıp bugün radyasyonun kullanılmasında yeterince bilinçli ve deneyimlidir. Radyasyon tedavisi, gereği gibi kullanıldığında riski çok az, yararları ise çok daha fazla olan bir tedavi modelidir.
Radyoaktif ışınlar, tedavi edilen bölgedeki kanser hücrelerini yok ederek etkilerini gösterirler. Bu arada tedavi alanı içindeki normal hücreler de bu ışınlardan kötü etkilenseler de, onların kendilerini onarma yetenekleri vardır. Dolayısıyla radyasyona bağlı normal doku hasarı çoğu kez geçicidir. Muhtemel yan etkilerden olabildiğince kaçınmak amacıyla radyoterapide verilmesi planlanan toplam doz, seanslara bölünerek verilir.Genellikle haftanın beş günü, günde bir seans şeklinde uygulanır ve hafta sonu hastanın dinlenmesi öngörülür. Böylece normal hücrelerin iyileşmesine de fırsat tanınmış olur.

Radyasyon tedavisi, Co-60 ya da Lineer Akseleratör gibi cihazlar aracılığıyla vücudun dışından (harici radyoterapi) veya vücut boşlukları ya da doku içine radyoaktif maddelerin yerleştirilmesi yoluyla içerden (dahili radyoterapi) gerçekleştirilir. Tedavilerin şekli hastanın yaşı, genel sağlık durumu, teşhis edilen kanserin türü, evresi, yerleşim yeri gibi birçok önemli faktöre bağlıdır. Bu tedavi kararları, birçok farklı tıp branşından uzman hekimlerin hastayı en başından beri birlikte görüp değerlendirmeleri sonucu alınır ve her hasta ayrı değerlendirilir. Bu nedenle aynı tip kanser hastası bile olsalar, her hastanın tedavisi kendi şartlarında planlanır.

Harici radyoterapi sizi radyoaktif yapmaz. Tedaviniz süresince ve sonrasında diğer insanlarla (çocuklar dahil) aynı ortamda birlikte olmanızda çevrenizdekiler açışından hiçbir sakınca yoktur. Evde kullandığınız hiçbir eşyanızı ayırmanıza kesinlikle gerek yoktur. Radyasyon, asla bulaşıcı bir özellik taşımaz.


Daha Fazlası İçin >>>

İngiltere’de Genç Kızlara Kanser Aşısı

İngiltere’de, 12-13 yaşlarındaki kızlar rahim boynu kanserine karşı aşılanacak.
LONDRA - Sağlık Bakanlığı, 2008 eylülünden itibaren kızların 6 ay içinde 3 kez aşılanacağını bildirdi. Böylece, çoğu vakada cinsel yolla bulaşan kanser yapıcı virüsten kaynaklanan hastalığa karşı, yılda 400 kadının hayatının kurtarılabileceği belirtiliyor.


Programın 12-13 yaşlarındaki kızlarla başlayacağı, 2009 sonbaharından itibaren de 18 yaşına kadar olanlan tüm kadınların aşılanmasının planlandığı bildirildi.

Avusturya, İsviçre, Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg ve Norveç de daha önce bu yönde karar almıştı.

“Human papillomavirus” (HPV) adı verilen virüs bir kez vücuda girdikten sonra aşı fayda vermediği için, çok gençken aşı yapılması önem taşıyor.


Daha Fazlası İçin >>>

Sihirli Kurşun İnsanlarda Denenecek

İngiliz araştırmacılar sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri yok eden tedavi yöntemini insanlar üzerinde denemeye başlayacak. Sihirli kurşun adı verilen yöntem üzerinde 11 yıldır çalışılıyordu.

LONDRA - İngiliz bilim adamları, dünyada ilk kez, sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri yok edebilen bir tedavi yöntemi geliştirdi. Kemoterapi ve radyoterapiye oranla çok daha etkili olduğu belirtilen yeni tedavi, şimdilik fareler üzerinde başarı sağladı. İnsanlar üzerinde denemelerse gelecek yıl başlayacak.

İngiltere’deki Newcastle Üniversitesi’nde 11 yıldır süren çalışmalar kanser tedavisinde umutlandıran sonuçlar verdi.

YUMURTALIK KANSERİNİ YOK ETTİLER
Bilim adamları sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri yok edebilen bir tedavi geliştirdiklerini duyurdu. Yeni tedavi yöntemi, fareler üzerinde çok başarılı sonuçlar verdi. Uzmanlar, farelerde yumurtalık kanserini yok etmeyi başardı.

SIRADA AKCİĞER, PROSTAT VE SAFRA KESESİ KANSERLERİ VAR
Yeni yöntemin asıl umut verici tarafıysa, insanlarda akciğer, prostat, safra kesesi kanseri ve göz tümörlerinin tedavisinde kullanılabilecek olması.

Yöntemde, vücudun doğal savunma sisteminin bir parçası olan antikorlar hastaya enjekte ediliyor. doğrudan tümörü hedef alan antikorlar, ultraviyole ışığa maruz kaldıklarında harekete geçiyor ve sağlıklı hücrelere dokunmadan kanserli hücreleri yok etmeyi başarıyor.

Bilim adamları, bu özelliği nedeniyle tedaviyi “sihirli kurşun” olarak nitelendiriyor.

İNSANLARDA GELECEK YIL DENENECEK
Sağlıklı hücrelere de zarar veren, yan etkileri bulunan radyoterapi ve kemoterapiyle kıyaslandığında kanser tedavisinde yepyeni bir aşama olarak görülen yöntemin insanlar üzerinde denenmesineyse gelecek yıl içinde başlanması bekleniyor.


Daha Fazlası İçin >>>

Zayıf Kalmak Kanser Riskini de Azaltıyor

Son 5 yılda yapılan yaklaşık 7 bin araştırmanın sonuçlarını inceleyen Dünya Kanser Araştırmaları Fonu, ince kalmanın kanser riskini azaltmada yararlı olduğunu belirledi.

NEW YORK - Dünya Kanser Araştırmaları Fonu, yaşam tarzıyla kanser riski arasındaki bağı ortaya koyan, bugüne kadarki en geniş kapsamlı araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Araştırmaya göre, kanser riskini düşürebilmek için 21 yaşından sonra aşırı kilo almamaya özen göstermek, şekerli içecekler ve alkolden uzak durmak, kırmızı eti de ölçülü tüketmek gerekiyor.

Uzmanlara göre, aşırı zayıflamamak kaydıyla normal kiloda yaşam sürdürmek gerekiyor. Zira araştırma, yaşam tarzıyla kanser riski arasındaki bağın yadsınamayacak kadar büyük olduğunu gösteriyor.

Dahası, yapılan araştırma sonuçlarına göre, vücuttaki yağ oranıyla kanser arasında sanıldığından çok daha büyük bir paralellik bulunuyor. Bu noktada uzmanlar, yağ oranının bağırsak ve meme kanserine yol açan en önemli etkenlerden olduğunu hatırlatıyor.

Kanser riskini azaltmak isteyenler için dikkat edilmesi gerekenler arasında:
Kırmızı et tüketiminizi ölçülü tutmak
Alkolü azaltmak
Salam, sosis gibi işlenmiş gıdalardan uzak durmak
20’li yaşlardan sonra aşırı kilo almamak
Şekerli içecekleri tercih etmemek
Her gün egzersiz yapmak
Diyet hapları kullanmamak
gibi öneriler yer alıyor.

Araştırmada, Vücut-Kitle İndeksi 18,5 ile 25 arasında olanlar “sağlıklı kilo alanında” olarak görülüyor. (Vücut-Kitle İndeksi, ağırlığın (kg) boyun (metre) karesiyle bölünmesiyle hesaplanıyor)

Kanserin “kader” olmadığını söyleyen uzmanlar, bu riski azaltmak ya da artırmanın da büyük ölçüde insanların elinde olduğunu hatırlatıyor.


Daha Fazlası İçin >>>

Akciğer Kanserinin Gen Haritası Çıkarıldı

Araştırmacılar, akciğer kanserinin gen haritasını çıkarmayı başardı.
PARİS - Nature dergisinde yayımlanan araştırmada, 528 kanser tümörünün DNA’sını inceleyen bilim adamları, akciğer kanser tümörleri üzerinde genetik 50’den fazla anormalliği belirleyerek, bu kanserin gen haritasını oluşturdu.

Araştırmada, 14. kromozomda bulunan daha önce gözardı edilmiş NKX2-1 geninin kanserden sorumlu olabileceği ortaya çıktı.

Harvard ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü bünyesindeki Broad Enstitüsü’nden Matthew Meyerson, bu incelemelerin akciğer kanserinin gen haritası konusunda benzersiz bir tablo çizdiğini söyledi.

Meyerson, bu çalışmanın başlıca temelleri ve akciğer hücrelerinin büyümesini denetleyen önemli bir genin fark edilmesini sağladığını, bunun akciğer kanserinin teşhisi ve tedavisinde yeni stratejileri değerlendirmenin yolunu açtığını vurguladı.

Araştırmaya imza atanlardan Eric Lander de “akciğer kanserinin genetik haritasının, bilinen bazı şeyleri doğrulayarak bu korkunç hastalığın sistematik bir tasvirini sağladığını, ancak bulmacanın birçok yerinin eksik olduğunu” söyledi.

Akciğer kanseri, diğer birçok kanser türünde olduğu gibi, DNA’daki değişikliklerin sonucu oluşuyor ancak bu değişikliklerin kaynağı ve biyolojik sonuçları halen büyük ölçüde bilinmiyor.

Yılda bir milyondan fazla kişinin yaşamını yitirmesine neden olan akciğer kanseri, dünyada en çok ölüme yol açan kanser türlerinin başında yer alıyor.


Daha Fazlası İçin >>>

Kanser Hücrelerini Öldüren Madde Geliştirildi

Japon bilim adamları, kanser hastalarına iyi geldiği belirten körideki bir maddenin iki sentetik biçimini elde ettiklerini açıkladılar.

HONG KONG - Bazı araştırmalar, zerdeçaldan elde edilen köride bulunan sarı “curcumin” (hintsafranı) maddesinin kanser hücrelerini bastırdığı, çok köri tüketen insanların bu hastalığa daha az meyilli olabileceğini belirtmişti. Ancak bu maddenin, sindirildiğinde kanser öldürücü özelliği çabucak kaybettiği belirtiliyor.

Molecular Cancer Therapeutics dergisinde yazan Japon bilim adamları, bu maddenin elde ettikleri iki sentetik biçiminin (GO-Y030 ve GO-Y031) doğal “curcumin”den daha etkili olduğunu ve vücutta uzun süre dayandığını bildiriler.

Bilim adamları, bu sentetik maddeleri kolon kanserli farelerde denediklerini ve doğal maddeden daha iyi işlev gördüğünü saptadıklarını belirtiler.

Tohoku Üniversitesi Gelişme, Yaşlanma ve Kanser Enstitüsünden Prof. Hiroyuki Şibata, farelere 5 miligram GO-Y030 veya GO-Y031 verildiğini ve kontrol grubundaki deneklerden, GO-Y030 verilenlerin yüzde 42, GO-Y031 verilenlerinse yüzde 51 daha iyi olduğunun saptandığını söyledi.

Bilim adamları, bu sentetik maddelerin mide, meme, pankreas ve akciğer gibi başka kanser türlerine de iyi gelebileceğini bildirdi.


Daha Fazlası İçin >>>

Kanserin Şişmanlıkla İlişkili Olduğu Öne Sürüldü

İngiltere’deki Oxford Üniversitesi araştırmacıları, orta yaş ve üzerindeki binlerce kadının kansere yakalanmasının ardındaki en önemli etkenin aşırı kilolar olduğunu öne sürdü.

LONDRA - İngiltere’de yapılan türünün en kapsamlı araştırmasında, ülkede 50-60’lı yaşlardaki kadınlarda tespit edilen yılda 6 bin yeni kanser vakasının obeziteden kaynaklandığını belirten Oxford Üniversitesi araştırmacıları, özellikle rahim ve gırtlak kanserlerinin yarısının kiloyla ilişkili bulunduğunu iddia etti.

Bir milyondan fazla kadın üzerinde yapıldığı belirtilen araştırmanın sonuçları, ayrıca aşırı şişmanlığın kadınlarda lösemi, pankreas, yumurtalık, böbrek, meme ve bağırsak kanserleriyle multiple myeloma ve non-Hodgkin’s lenfoma gibi kanser türlerine yakalanma riskini artırdığını da ortaya koydu.

Oxford Üniversitesi bilim adamlarının “Bir milyon kadın” başlıklı araştırmasının sonuçları, British Medical Journal adlı tıp dergisinde yayımlandı.


Kaynak : AA


Daha Fazlası İçin >>>

Hapların Kanser Riskine Etkisi 10 Yılda Geçiyor

Oxford Üniversitesi öncülüğünde yürütülen bir çalışma doğum kontrol haplarının kadınların rahim ağzı kanserine yakalanma riskini artırdığını ortaya koydu. Ancak bu riskin ilaç kesildiğinde ortadan kalktığı belirtiliyor.

LONDRA - Tıp Dergisi Lancet’te yayımlanan ve farklı ülkelerde 52 bin kadının katılımıyla yapılan araştırmada, riskin ilaçların kullanım süresine paralel olarak arttığı açıklandı.
Uzmanlar ilaçtan kaynaklanan ek risklerin düşük olduğunu belirtmekle beraber kadınların düzenli muayene olmasının önemini vurguluyorlar.

Veriler, ilaçları düzenli kullanan kadınların rahim ağzı kanserine yakalanma riskinin ilacı hiç kullanmamış bir kadına göre iki kat artabildiğini gösteriyor.

İngiltere gibi ülkelerde, hiç ilaç kullanmamış kişilerin hastalığa yakalanma oranı binde 3,8 olurken, bu oran beş yıl ilaç kullananlarda binde 4’e, 10 yıl kullananlarda binde 10’a yükseliyor.

İlaç 10 yıl boyunca kullanılmadığında ise risk hiç ilaç kullanılmamış gibi bir düzeye geriliyor.

Daha önce de ilaç ile rahim ağzı kanserinin bağlantılı olduğu sonucuna varan başka çalışmalar yapılmıştı. Ancak ilacın etkisinin ne kadar süreyle geçerli olduğu belirlenememişti.

Bu tür ilaçlar, dünya genelinde yüzmilyonlarca kadın tarafından kullanılıyor.

Oxford Üniversitesi bünyesindeki İngiltere Kanser Araştırmaları Merkezi uzmanlarından Dr Jane Green, ilacın hala doğum kontrol için en etkin yöntem olduğunu, uzun vadede yumurtalık ve rahim kanseri riskinde sağladığı azalmanın meme ve rahim ağzı kanseri riskindeki artışa göre daha önemli olduğunu vurguluyor.

Alanın bir diğer uzmanı Profesör Peter Sasieni ise sonuçların güven verici olduğunu, düzenli taramaya giren kadınlar için riskin 10 binde iki gibi bir düzeyde olduğunu söyledi.

Sasieni, “üç kadından biri yaşamları sırasında bir tür kansere yakalandığından, bu risk nisbi olarak küçük” dedi.


Daha Fazlası İçin >>>

Hasta Kemoterapi 'ye Nasıl Hazırlanmalı

Tedaviye başlamadan önce hastanın bilmek isteyebileceği tüm konularda bilgilendirilmesi önemli olmaktadır. Kemoterapinin anlamı, nerede ve nasıl uygulanacağı, yan etkileri konusundaki belirsilikler mümkün olduğunca azaltılmalıdır.
Bilgilendirme (aydınlatma) eksikliği sanıldığından daha olumsuz etki yaratmakta, hastanın tedaviye uyumunu etkilemektedir.
Bilgilendirme bir defalık bir etkinlik değildir: Uygulamanın doğal bir parçası olarak kabul edilmelidir. Hekim eğer bu tür danışmanlık ve destek verme bakımından yeterli zaman ayıramayacak durumda ise, mutlaka kendisi dışında biri destek noktası sağlamalıdır.
Bilgilendirme yalnızca hasta için değil, hasta yakınları, özellikle bakımda sorumluluğu bulunan kişiler için de elzemdir.
Ayrıca hastanın sağlıklı gıdalarla iyi bir beslenme düzenine sahip olması önemlidir. Gereğinde hastanın beslenme uzmanları ile görüşmesi, birlikte hem ağız tadı bakımından doyurucu hem de kemoterapi sürecini olumlu etkileyebilecek nitelikte bir beslenme programı oluşturulmalıdır.

Tüm Kemoterapi Kaynakları www.roche.com.tr 'den alıntıdır.


Daha Fazlası İçin >>>

KEMOTERAPİ SÜRECİNDE HASTA NELER HİSSEDER?

Kemoterapi almakta olan hastaların çoğu kolay yorulabilen, ancak günlük aktivitelerinin büyük kısmını devam ettirebilen bir durumda hissetmektedir. Her kişi ve her tedavi birbirinden farklıdır, bu nedenle herkes için geçerli tek bir tablonun tanımlanması güçtür. Hastanın genel sağlık durumu, kanserinin türü, yeri, yaygınlığı, yol açtığı belirtiler, kullanılan ilaçlar gibi faktörler hastanın kendini nasıl hissedeceğini etkilemektedir.
Bu dönemde hastaların yalnızca hastalıklarının belirti ve bulguları, ilaçların yan etkileri gibi tıbbi sorunlar ile değil, aynı zamanda kanser hastalığına ilişkin toplumda yerleşik önyargılar, yaşam-sağlık ve hastalık kavramlarının anlamları, sosyal destek sistemleri, sağlık ve sosyal güvence sistemleri, çalışma yaşamı ve geçim sorunları, yaykınları, özellikle de çocukları ile de ilgilendiği akılda tutulmalıdır.


Daha Fazlası İçin >>>

KEMOTERAPİDE OLASI YAN ETKİLER

Kanser hücrelerinin normal hücrelere göre hızlı büyümesi ve çoğalması nedeniyle çoğu antikanser ilaç bu tür özellik taşıyan hücrelerin tahrip edilmesi için geliştirilmiştir. Ancak bazı normal hücrelerde de benzer özellikler bulunmakta, bu hücreler de kanser tedavisinden doğrudan etkilenmektedir. Bu etkilenmeler yan etkileri de doğurmaktadır.
Bunun iyi bilinen bir örneği saçlardır, hızlı büyüyen ve çoğalan saçlar kanser tedavisi sürecinde geçici olarak zayıflayabilmektedir.
Önemli bir başka örnek de kemik iliği içinde gelişim gösteren kan hücreleridir.
Bir başka örnek sindirim sistemindedir: Ağız-yemek borusu-mide-bağırsak hattındaki hücreler kanser tedavisi sürecinden olumsuz yönde etkilenebilmektedir.
Bazı kanser ilaçları kalp, böbrekler, mesane, akciğerler ve sinir sistemi organları gibi hayati organlar üzerinde de olumsuz etkiler yaratabilmektedir.
Halsizlik-bitkinlik. En sık karşılaşılan yen etkidir. Gündelik yaşamda karşılaşılandan daha farklı niteliktedir. Genellikle ani başlangıçlıdır. Bazı hastalar tarafından tükenmişlik-bitmişlik duygusu ile tarif edilmektedir.
Bulantı-kusma. Kemoterapi alacak hastaların en çok endişe ettiği yan etkiler arasında olan bulantı-kusma, yeni kuşak ilaçlar sayesinde hafiflemiştir. Güçlü bulantı önleyici ilaçlar da sorunun giderilmesine katkıda bulunmaktadır.
Ağrı. Sinir liflerini etkileyen kemoterapi ilaçlarının bazan ağrıya yol açtıkları bilinmektedir. Bazı durumlarda da kemoterapi sırasında ortaya çıkan ağız yaraları, kas ağrıları benzer yakınmaları yaratmaktadır.
Saç kaybı (alopesi). Sık karşılaşılan bir yan etkidir. Ancak bütün ilaçlar saç kaybına yol açmaz.
Kansızlık (anemi). Kemik iliğini baskılayan ilaçlar kansızlığa yol açabilmektedir. Kansızlık belirtileri şunlar olabilir:
Yorgunluk-bitkinlik hissi
Nefes darlığı
Çarpıntı hissetmek
Merkezi sinir sistemi (MSS) sorunları. Kemoterapi MSS’ni etkilemesi durumlarında bilinç bulanıklıkları ve depresyon gibi sorunlara yol açabilmektedir.
Enfeksiyon. Kemoterapi süresince beden enfeksiyonlara daha açık hale gelebilmektedir. Bunun önemli bir nedeni de kemik iliğinin baskılanması sonucunda, enfeksiyonlara karşı savaşan akyuvarların sayısındaki azalmadır.
Pıhtılaşma sorunları. Kanser ilaçlarının kemik iliği üzerindeki baskılayıcı özellik, kanın pıhtılaşmasında önemli bir işlevi olan trombosit hücrelerinin sayısının azalmasına, sonuç olarak da genel bir pıhtılaşma sorununun ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Bunun sonucunda, çok şiddetli durumlarda, herhangi bir yaralanma olmaksızın kendiliğinden kanamalar ortaya çıkabilmektedir. Aşağıdaki yakınmalar bu durumla ilgili olarak ortaya çıkabilir:
Umulmadık kanmalar
Cilt altında küçük kırmızı noktacıklar oluşması
İdrar renginde pembeleşme, kırmızılaşma
Dışkı renginin siyahlaşması ya da dışkı renginde kan görülmesi
Diş eti ya da burun kanamaları
Bir adet döneminden uzun süren vajinal kanamalar
Baş ağrıları ve görmedeki değişiklikler
Kol ve bacaklarda sıcaklık ve ağrı hissi
Kabızlık.
Kas ve sinir etkilenmeleri. Bazı durumlarda kanser ilaçları sinir lifleri üzerinde etki gösterebilmekte, periferik nöropati denen merkezi sinir sistemi dışındaki sinir yapılarından kaynaklanan sorunlara yol açabilmektedir. Bu durumdaki kişinin bedenin belli bölgelerinde, özellikle el ve/veya ayaklarında karıncalanma, titreme, uyuşukluk, güç kaybı, yanma, ağrı gibi yakınmalar, ayrıca çenede ağrı, mide ağrısı, kabızlık gibi sıkıntılar gözlenebilmektedir.
Cilt ve tırnak sorunları. Kemoterapinin cildi etkilemesi sonucunda kızarıklık, döküntüler, soyulma, kuruluk, sivilcelenme, güneşe karşı hassasiyet artışı gibi belirtiler ortaya çıkabilmektedir. Bazı ilaçlar ciltte koyulaşmalara yol açabilmektedir. İlaçlar tırnaklar üzerinde de kırılma ve renk değişiklikleri gibi sonuçlara yol açabilmektedir.
Böbrekler ve mesane ile ilişkili sorunlar. Bazı antikanser ilaçlar mesanede irritasyon ve böbreklerde geçici ya da kalıcı hasar yaratabilmektedir. Bazı ilaçlar idrar renginin ve kokusunun değişmesine yol açmaktadır. Hasta kemoterapi süresince bol su içmelidir. Bu ortaya çıkabilecek bazı sorunları önleyebilir. Gereğinde kemoterapi sürecinde böbrek işlevlerinin izlenmesine karar verilebilmektedir.
Nezle benzeri belirtiler. Bazı hastalarda kemopterapiyi takip eden günlerdenezle benzeri, zaman zaman ateşin de bulunduğu bir tablo sergileyebilir. Bu tablo gerçekten bir enfeksiyondan kaynaklanmış olabileceği gibi, kanserin kendisinin yarattığı bir durum da olabilir.
Bedende sıvı hacminin artması. Kemoterapi süresince bedende su tutulumu artabilmektedir. Hasta, özellikle el ve ayaklarda öne çıkan bir şişlik hissedebilir.
Cinsel organlar üzerindeki etkiler. Kemoterapi bazan (her zaman değil) cinsel organları etkileyebilir.
Erkeklerde: Sperm sayısında ve hareketliliğinde azalma olabilir. Bu sorun geçici ya da kalıcı olabilir. Sertleşme ve bunu sürdürebilmede sorunlar yaşanabilir. Olası bir sorun da, kanser tedavisi döneminde spermin içinde, genetik bilgi saklayan kromozomlarda bir bozulma olmasıdır.
Kadınlarda: Overlerin etkilenmesi durumunda, üretilen hormon miktarında değişiklikler olabilir. Bu da adet dönemlerini etkiler: Düzensizlikler olabileceği gibi, kemoterapi döneminde kesilebilir de. Bu değişiklikler geçici ya da kalıcı olabilmektedir. İnfertilite (doğurganlık kaybı) ve menapoz görülebilir.


Daha Fazlası İçin >>>

KEMOTERAPİ HANGİ YOLLARLA VERİLİR?

Kemoterapi ilaçlarının bedene verilmesi için farklı yollar bulunmaktadır, örneğin, damaryolundan, enjeksiyonla, ağızdan ya da cilt üstüne sürülerek gibi.
Toplardamarlar yoluyla (intravenöz, IV). Kemoretapi çoğunlukla damaryolu verilmektedir. Damaryolu açmak amacıyla geliştirilmiş olan ince bir iğne kullanılmaktadır. Bu iğne ile kollarda dirsek içi bölgede ya da el üstündeki toplardamarlara (venlere) girilir. Bu sırada soğukluk hissi, yanma, ağrı, ciltte kızarıklık boluşması, şişme gibi şikayetlerin ortaya çıkması durumunda hemşire veya doktor haberdar edilmelidir.
Damaryolundan ilaç aktarılması için kateterler, portlar ve pompalar gibi farklı biçimlerde farklı amaçlar için geliştirilmiş alet ve yöntemler kullanılabilmektedir.
Ağız yoluyla (oral). Kemoterapide kullanılan ve kapsül, hap ya da sıvı biçimlerdeki ilaçlar, diğer ilaçlar gibi ağız yoluyla verilebilir.
Enjeksiyon yoluyla. Bazı ilaçlar iğne ve şırınga kullanılarak bedene verilir.
Kasiçi (intramuküler, IM)
Ciltaltı (Subkutan, SC)
Diğer bir yöntem de ilacın doğrudan kanserli dokuya enjekte edilmesidir. (Intralezyonel)
Haricen, cilt üstüne (Topikal). İlaç cildin üzerine uygulanır.


Daha Fazlası İçin >>>

KEMOTERAPİ NERELERDE VERİLİR?

Kemoterapi farklı bağlı olarak evde, doktorun muayene ortamında ya da hastanede verilebilir. Bu kararın verilmesinde kullanılan ilaç ya da ilaçlar, hastanın genel durumu, hastanın ve hekimin tercihleri etkili olmaktadır.


Daha Fazlası İçin >>>

Kemoterapi Nasıl İşlev Görür

Normal hücrelerin gelişimi ve ölmesi kontrol altındaki bir süreçtir. Kanser ortaya çıktığında hasta hücrelerin büyüme, çoğalma ve ölümleri kontrolsüzleşir. Antikanser ilaçlar bu aşamada müdahale eder ve kanserli hücrelerin büyümesi ve çoğalmasını engeller. Bu ilaçlardan sağlıklı hücreler de etkilenebilir. Normalde de hızlı çoğalması gereken hücreler daha çok etkilenir. Ancak bu hücreler kendilerini tedavi sonrası yenileyebilir.

Antikanser ilaçlar birlikte kullanıldıklarında tekbaşlarına olduğundan daha etkili olurlar. Buna kombinasyon tedavisi denir.
Bazı durumlarda bedenin bağışıklık sistemini, kansere kaşı doğal direncini güçlendirmek için ilaçlar kullanılabilmektedir. Bu tür tedaviye biyolojik tedavi ya da immunoterapi denmektedir. Burada kullanılan ilaçlar kanser hücrelerin tahrip edilmesini sağlayabildiği gibi bedenin tümöre vereceği yanıtın değişmesini de sağlayabilmektedir. Bu tedavi aynı zamanda kemoterapi tarafından tahrip edilen hücrelerin yenilenmesinde de katkı sağlayabilmektedir.


Daha Fazlası İçin >>>

Kemoterapi Nedir

Kanser hücrelerini tahrip eden kanser ilaçları kullanılarak yapılan tedaviye kemoterapi denir. Bu tedavilerde kullanılan ilaçlara “antikanser” ilaçlar da denir. Kanserin türüne göre kemoterapinin amaçları farklılaşabilir.
Kanseri tedavi etmek. Kanser hücrelerine ait izler tümüyle ortadan kalktığında kanser tedavi edilmiş sayılır.

Kanseri kontrol etmek. Genel olarak kanserin yayılımını önlemek ve büyümesini yavaşlatmak, kanserin kontrol altında tutulması olarak kabul edilir.
Kanserin yol açtığı belirtileri gidermek. Bazı kemoterapi uygulamalarının temel amacı hastanın yaşam niteliğini yükseltebilmek için ağrı ve benzeri belirtileri ortadan kaldırmak ya da hafifletmektir.


Daha Fazlası İçin >>>

Kanser Tedavisinde Kemoterapi

Vücutta istenmeyen hücrelerin yok edilmesi veya kontrol altına alınması amaçı ile kullanılan ve kelime anlamı ‘ilaçla’ tedavi olan kemoterapiyi, görülme sıklığı giderek artan kanser nedeni ile sık sık duyar olduk.

- Peki kemoterapi, uygulama yöntemleri, yan etkileri ve yan etkilerine karşı alınabilecek önlemler konusunda ne kadar bilgi sahibisiniz?

Daha önceden kemoterapi almış kişilerden veya yakınlarından dinleyeceğiniz olaylar sizi olumsuz yönde etkileyebilir ve bilinmeyenler sizi korkutabilir. Ancak her insanın kendine özgü, farklı yapısı olduğunu ve kemoterapi sırasında görülebilecek yan etkilerin herkeste aynı şekilde olmayabileceğini veya hiç görülmeyebileceğini unutmayın.


Daha Fazlası İçin >>>

Kanser Hakkında Genel Bilgi

Modern tıbbın önlemekte çaresiz kaldığı, hatta, bazan neden olduğu hastalıklar (söylemesi üzücü de olsa bir gerçektir) her geçen gün artan sayıda insanı kurbanları arasına alıyor. Medeniyet Hastalığı da denilen bu rahatsızlıklarla başa çıkmak için insanlar artık 'doğal' şifalar aramaya başlamıştır. Batı dünyasında kalple ilgili rahatsızlıklardan ölenlerin sayısı hemen hemen iki katı olmasına rağmen en çok korkulan hastalıkların başında herhalde kanser gelmektedir. Bunun bir nedeni de birçok kanser türünün hala esrarını koruyor olması ve sebebinin blilinmemesiyle birlikte, modern tıbbın en ciddi ve yaygın görülen kanserlerin tedavisinde bile henüz yetersiz kalmasıdır.
Aslında erken teşhis konduğu zaman bazı kanser türlerinin tedavisi artık münkündür. Öte yandan, en yaygın görülen kanserlerin tedavisindeki başarısızlığın yarattığı hayal kırıklığı, çok çeşitli alternatif tedavi yöntemlerinin geliştirilip denenmesine yol açmıştır.
Bu yöntemlerin bir bölümünün yararsızlığı ortaya çıkmasına karşın, bazıları, özellikle beslenme ve yaşam biçimi üzerinde yoğunlaşanlar, öyle büyük bir başarı kazanmıştır ki, hemen hemen Batılı Ülkelerin önde gelen kanser uzmanları, hastalarının klasik tedavisine bunların ne kadar ve ne boyutta eklenmesi gereğini ciddi olarak araştırmaya başladılar.
Klasik tıp ile ''doğal tedavi'' veya ''alternatif tedavi'' adı verilen yöntemlerin gelecekte daha da iç içe olacağı ve birlikte kullanılacağı, bununda en çok kanserden korunma ve hastalığın tedavisi alanında devreye gireceği görülmektedir.

Kanser Nedir?
Kanser, vücuttaki hücrelerin denetimden çıkıp vücudun diğer bölümlerinden bağımsız ve kontrolsüz bir biçimde büyümeye başlamadığı bir hastalıktır. Bu hücreler saldırıya geçen vahşiler gibi vücudun normal normal kurallarına isyan başlatır ve kendilerine ait ayrı bir düzen oluştururlar.
Bu isyancı örgütler, ya da ''hastalıklı oluşumlar'' daha sonra vücudun işleyişine müdahale etmeye başlar. Engellenmeleri için girişimde bulunulmazsa, en önemli organları işgal edip iflasına yol açarak ölüme neden olurlar.

Kanser nasıl gelişir?
Kanser şu üç aşamada gelişir:
Önce hastalıklı hücreler büyümeye başlar, çevrelerindeki dokulara nüfuz ederek vücudun belli bir bölgesine yerleşir. Kanserin ilk başladığı bölgedeki bu evresine 'primer kanser' adı verilir.
Daha sonra, vücudun bağışıklık, ya da, savunma sisteminin bir parçası olan en yakın lenf bezlerinden birine atlar ve oradan vücudun diğer bölgelerine doğru yola çıkar.Hastalıklı hücreler daha sonra yerleştikleri bu ikinci bölgede tekrar büyümeye başlar ve çoğu kez çevrelerini büyük bir hızla istila ederler. Buna kanserin ikinci evresi denir (Kanser deyimi; kanserli hücrelerin yanlara doğru yengeç gibi ilerlemesinden gelir. Latince de ''cancer'' yengeç demektir.)

Kanserin ilk işaretleri
Erken tanı, bütün kanser türleri için hayati önem taşır. İnsanlar vücutlarında kanser başlangıcı anlamına gelebilecek olağandışı değişikliklere karşı her an uyanık olmalıdırlar. Kanserin en yaygın görülen ilk uyarı işaretlerini şöyle sıralanabilir:

Memede, testislerde veya vücudun herhangibir yerinde şişlik veya doku sertleşmesi
İyileşmeyen bir yara veya lezyon
Geçmeyen ses kısıklığı veya, öksürükle birlikte kan gelmesi
Sürekli karın ağrısı, karın bölgesinde büyük yumrular veya, yutkunma zorluğu
Bağırsak haraketleri veya, idrara çıkma alışkanlıklarında değişiklikler
Ben veya siğillerde belirgin bir değişiklik
Olağandışı kanama veya akıntı
Beklenmedik kilo kaybı veya iştahsızlık
Aşırı yorgunluk, bitkinlik veya keyifsizlik
Sürekli ağrı (her zaman ağrı yapmayabilir)
Ağrı yapmayan ancak şişen ve küçülmeyen salgı bezleri

Yukarıdaki belirtilerden hiçbiri kesin kanser tanısı anlamına gelmez. Bunlar kısa sürede, uygun tedaviyle iyileşebilecek 'iyi huylu' bir oluşumun belirtileri de olabilirler. Ama ne olursa olsun, derhal bir doktora gidip durumu bildirmek durumundayız. Sorummluluk sahibi hiçbir sağlık uzmanı sizi ciddiye almamamak, detaylı muayene etmemek, daha etraflı tetkik gerekiyorsa, sizi başka bir uzmana göndermemek gibi bir hatayı yapmaz.

Gerek kadınlarda gerekse erkeklerde en yaygın görülen kanserlerin, akciğer, sindirim sistemi ve idrar yollarında ortaya çıkması, ve giderek artması, günümüzdeki beslenme tarzı, çevresel kirlilik ve sigarayı, sorumlu etken olarak işaret etmektedir.
Onu mümkün olduğunca engellemeye ve uzak tutmaya çalışmak, bu başarılamadığı taktirde tedaviye erken başlamak, değişmeyen amacımız olmalıdır.


Daha Fazlası İçin >>>